İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE KÜRESEL ISINMA

WWW.CANAKTAN.ORG

 

 

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA

 

İktisadi büyüme, bir yandan refahı artırıp çevresel hedeflerin finansmanı için ek kaynaklar sağlarken; öte yandan, çevresel ve doğal kaynakların aşırı ölçüde bozulmasına neden olabilmektedir. İktisadi kalkınmanın uzun vadede sürdürülebilmesi, temel eko-sistem hizmetlerinin sürdürülebilmesine, yaşam kalitesini muhafaza edecek sağlıklı bir ortamın varlığına ve bu iki hedefe ulaşılmasını temin edecek düzeyde bir uluslararası işbirliğinin gerçekleştirilmesine bağlıdır (OECD, 2001a:9). Oysa, ekonomik ve demografik göstergeler iktisadi kalkınma ile eko-sistem arasındaki bu hayati bağlantının sürdürülmesini zora sokan ciddi tehditlerin mevcut olduğunu ortaya koymaktadır. Bu tehditlerden ilki dünya nüfusundaki önemli artıştır. Dünya nüfusu son 50 yılda üç kat arttı ve gelecek 50 yılda %25-75 arasında artacaktır (OECD, 2001a:13). Nüfustaki bu artışın büyük bir kısmı çevrenin korunmasına yönelik çok az kaynağa sahip olan yoksul ülkelerde gerçekleşecektir. Bu ülkelerin iktisadi kalkınmalarını hızlandırmak için yürütecekleri çabalar sonucunda global ekonomideki ağırlıklarının artması çevresel koşulları biçimlendirme güçlerinin de artmasına yol açacaktır. Çevresel hedeflerin finansmanına kaynak sağlayabilecek ülkelerde sürdürülebilir tüketim kalıpları ortaya çıksa bile tüketime yönelik aşırı talep nedeniyle çevre üzerindeki baskı daha da artacaktır.

İkinci tehdit, iklim sistemi ile insan faaliyetleri arasındaki ilişkidir. Çevrenin korunması ve eko-sistemin kalitesinin sürdürülmesi insanoğlunun dünyadaki sosyal ve ekonomik varlığının sürdürülmesi için olmazsa olmaz koşullardan biridir. İklim sisteminin insanlara sunduğu olanakların birçoğu için başka bir alternatif yoktur. İklim sisteminde meydana gelen olumsuz değişikliklerin çoğu ise geri döndürülemez niteliktedir. Sanayi Devrimi sonrasında artan üretim ve diğer insan faaliyetleri- özellikle global emisyonun %85’inden sorumlu olan fosil yakıtların tüketimi- havanın kalitesini, ozon tabakasını ve iklim sistemini bozarak global ısınmaya yol açan sera gazlarının atmosferdeki konsantrasyonunun artmasına katkıda bulunmaktadır. Nitekim, yeni bilimsel bulguların önemli bir kısmı son elli yılda global ısınmadaki artışın çoğunun insan faaliyetlerinden kaynaklandığını ortaya koymaktadır. Bu eğilimin sürmesi halinde, yüzyıl sonunda, global ısınma artacak, deniz seviyesi yükselecek, atmosfer ve okyanuslardaki doğal döngü bozulacak, canlıların önemli bir kısmının nesli tükenecek, hava kirliliği ve salgın hastalıkların artmasına bağlı olarak dünya, yaşamak için sağlıklı bir yer olmaktan hızla uzaklaşacaktır (OECD, 2001a:14).

Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı sonrasında çevre ile alakalı global tehditleri en aza indirgeyerek iktisadi büyüme ve kalkınmayı sürdürülebilir hale getirmenin yolları aranmaya başlandı. Bu çerçevede dile getirilen bir kavram olan sürdürülebilir kalkınma, ekonomik hedefler (iktisadi büyüme, iktisadi refahın ve yaşam kalitesinin artırılması, yoksulluğun azaltılması ve yaşam kalitesinin artırılması) ile sosyal (adil gelir dağılımının sağlanması, yoksulluğun azaltılması v.b.) ve çevresel (eko-sistemin korunması, çevresel bozulmaların önlenmesi, doğal kaynakların etkin kullanımı) hedefler arasındaki dengenin korunmasını amaçlayan bir kavramdır. Son zamanlarda ortaya çıkan benzer bazı kavramlar (Örneğin, globalleşme) gibi üzerinde görüş birliğine varılan bir tanımı yoktur. Brundtland Komisyonu, sürdürülebilir kalkınmayı, “gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılama yeteneklerini azaltmaksızın mevcut kuşakların ihtiyaçlarının karşılanması” olarak (OECD, 2001a:9) tanımlarken Pearce ve Baubier (2000) “mevcut neslin refahının azamileştirilmesinin gelecek nesillerin refahında bir azalmaya yol açmaması yolu” olarak nitelemektedir. Sürdürülebilir kalkınma kavramı, yaşam kalitesini sürdürülebilir bir biçimde artırmayı hedefleyen insan yönlü bir kavramdır. Keza, bu kavram, yaşam kalitesi artırılırken aynı anda, doğanın kaynak ve yaşamı destekleyen hizmetler sunma kapasitesinin de artırılmasını içerir. Bu anlamda, sürdürülebilir kalkınma, eko-sistemlerin ekonomik, sosyal ve doğal yaşamı destekleme kapasitesi korunurken yaşam kalitesinin artırılmasını ifade eder (Crabbe, 1997:11).

Sürdürülebilir kalkınma, bir yandan ekonomik, sosyal ve çevresel politika ve hedefler arasında işleyebilir bir dengenin kurulmasını; öte yandan, mevcut nesillerin talep ve ihtiyaçlarının, gelecek nesillerininkini azaltmaksızın, karşılanmasını gerektirir.

İklim değişikliği ile sürdürülebilir kalkınma arasında yakın bir ilişki söz konusudur. Üretim, tüketim ve iktisadi kalkınmanın gelecekteki yapısı iklim değişikliğine neden olan emisyon miktarını ve dolayısıyla iklim değişikliğinin yoğunluğunu büyük ölçüde belirleyecektir. Keza, gelecekte sera gazlarının miktarını azaltma ve iklim değişikliği sonrası ortama uyum sağlama çabaları tercih edilen sürdürülebilir kalkınma stratejisi ile doğrudan ilişkilidir. Benzer bir şekilde, gelecekte meydana gelecek ilave iklim değişiklikleri ise sürdürülebilir kalkınma politikalarını önemli ölçüde etkileyecektir.

Öte yandan, global iklim değişikliği ile sürdürülebilir kalkınmanın üç ana unsuru (ekonomik, sosyal ve çevresel sürdürülebilirlik) arasında yakın bir bağlantı söz konusudur (Monasinghe, 2001: 126). Öncelikle, iktisadi kalkınma ile insanların refah ve mutluluğu global ısınma tarafından tehdit edilmektedir. Sürdürülebilir kalkınma için global kaynakların kullanılması sonucu ortaya çıkan net fayda azamileştirilerek ekonomik verimliliğin sağlanması gereklidir. Global ısınma, global kaynakların bir çoğunun yok olmasına, bir kısmının ise istenilen etkinlikte kullanılmamasına neden olarak bunu engeller. İkinci olarak, iklim değişikliği sonucu sosyal refah ve adalet, daha önce görülmemiş bir biçimde, zayıflamakta ve bozulmaktadır. Yoksul ülkeler ile bütün ülkelerdeki dezavantajlı gruplar iklim değişikliği karşısında daha güçsüz ve daha savunmasız olduklarından ve bu tip değişikliklerin olumsuz etkilerinden korunmak için yürürlüğe konan uygulamalardan bu kesimler adil bir biçimde yararlanamadığından nesiller içi ve nesiller arası gelir dağılımı eşitsizliği artacaktır. Bu durum, uzun vadede toplumsal dayanışmayı ortadan kaldıracağı ve kıt kaynaklar için çatışmaları şiddetlendireceğinden sürdürülebilir değildir. Öte yandan, bu gelişmeler sonucu toplumu bir arada tutan sosyal sermayenin erozyonu ile hızlı teknolojik gelişmeler nedeniyle zaten baskı altında olan sosyal değerler ve kurumların daha da güçsüz ve savunmasız kalması, iklim değişikliğinin bu türden olumsuz etkilerini artıracaktır. Son olarak, çevresel sürdürülebilirlik, insan kaynaklı emisyon ve sera gazları birikiminin artmasının kritik bir global alt-sistem olan atmosferin yapısı üzerinde meydana getirdiği bozulmaya dikkatleri çekmektedir. Global iklim değişiklikleri, her düzeyde (ulusal, bölgesel ve global) bir dizi kritik fiziki, ekolojik ve sosyo-ekonomik sistem ve alt-sistemin istikrarını tehdit etmektedir. İnsan faaliyetleri sonucu ortaya çıkan bu tehdidin ulusal, bölgesel ve global düzeyde alınacak tedbirler ile her alan ve boyuttaki işbirliği çabaları sonucunda önlenmesi gerekmektedir.

 

 

 

 

 

© 2007, C.C.Aktan & İstiklal Y. Vural

Bu web sayfasındaki bilgiler Doç.Dr.İstiklal Y. Vural tarafından yazılan "Ekolojik Değişimin Kamu Maliyesine Yansıması: İklim Değişikliği, Sürdürülebilir Kalkınma ve Karbon Vergileri" başlığını taşıyan makale esas alınarak hazırlanmıştır. Sözkonusu makalenin canaktanWEB içerisinde yayını için yazarından izin sağlanmıştır.

Bu web sayfasındaki bilgilerden yararlanıldığında bilimsel araştırma etik ilkeleri gereğince kaynak gösterilmesi gerekir.  Bu web sayfasındaki metinlerin tamamı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası hükümleri gereğince yazarından yazılı izin alınmaksızın hiç bir şekilde kullanılamaz.