DAVRANIŞ VE
DAVRANIŞIN BOYUTLARI
Hasan Tutar
Davranış kavramı, canlı
organizmanın, iç ve dış etkilere karşı gösterdiği bilinçli tepki
anlamına gelmektedir. Davranışı “hareket”ten ayıran temel faktör,
davranışın bir etkiye karşı “bilinçli tepki” olma özelliğidir.[i]
Bilinçli davranış esas itibariyle bir nedene dayalıdır ve mutlaka
bir amacı vardır. Hareketten farklı olarak bilinçli davranış,
davranışta bulunanın iradesi ve bireysel güdülerini
yansıtır.
Davranış kavramı
psikoloji okulları tarafından farklı şekillerde ele alınır ve
tanımlanır. Yapısal psikolojiye göre davranış insanın
bilinçli etkinliğidir. Davranış psikolojisi davranışı
devinimsel bir yaklaşımla uyarıcı-tepki zinciri olarak tanımlar.
Bütünlük psikolojisi ise insan ile çevresini bir bütünlük
içerisinde görür ve davranışı insan ile çevresinin etkileşiminin
ürünü olarak görür. İşlevsel psikolojiye göre davranış, insan
güdülerini doyurma etkinliğidir. Diyalektik kuram davranışı,
insanın kendisini geliştirmek ve çevresini değiştirmek için yaptığı
etkinlikler olarak niteler. Dinamik psikoloji ise davranışın,
insanın kendi kişisel çatışmasının ve başkaları ile olan ikili
çatışmasının çözümünde bir araç olduğunu savunur.[ii]
Davranışın tanımında
psikoloji okullarının birbirinden bazı yönlerden ayrılması doğaldır;
çünkü her okul, insan davranışına değişik yönden yaklaşmakta,
bazıları davranışın oluşum sürecine, bazıları davranışın amacına,
bazıları da her ikisine birden bakmaktadır. Bu farklı bakış açıları,
farklı davranış tanımlarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Tanımlardaki farklılıklara rağmen psikoloji okullarının davranışı
tanımlamada birleştikleri bazı ortak noktalar vardır. Bu noktalar
şunlardır:[iii]
-Davranış, insanın
yaptığı etkinliklerdir.
-Bu etkinliklerin
başkaları tarafından gözlenmesi veya organizmanın kendisi tarafından
algılanması mümkündür.
-Yapılan etkinlikler
bilinçlidir.
Birleşen yönlerine göre
davranışı (behaviour), insanın gözlenebilir, ölçülebilir,
yinelenebilir ve anlatılabilir bilinçli etkinlikleri şeklinde
tanımlamak mümkündür. İnsanın bilinçli yapmadığı kas seğirmeleri
(tik), tepkileri (refleks) ve bilinçsiz hareketleri davranış
değildir. Buna göre psikologlar insan davranışını oluşturan
etkinlikleri üç ana başlık altında toplarlar:[iv]
-
Bilişsel etkinlikler.
Duyma,
algılama, bellekte saklama, anımsama, düşünme, uslamlama, sorun
çözme, kavram ve ilke öğrenme, yeni yaşamları anlamada kavram ve
ilkeleri kullanma vb. bilişsel etkinliklerdir.
-
Devinimsel
etkinlikler.
El, kol, bacak ve genel olarak bedence yapılan kassal
etkinlikler, devinimle yapılan davranışlardır.
-
Duygusal etkinlikler.
Pek çok etkinlik duygu ve coşku içerir.
Tanımlardan,
davranış türleri ve özelliklerinden anlaşılacağı üzere davranış
sadece organizmanın bilinçli devinmeleri değil, aynı zamanda onun
gözlenebilen veya içsel dünyasında yaşadığı tüm duygulanma,
hissetme, algılama, kavrama, düşünme, hüzünlenme, merak etme gibi
tüm bilinçli zihinsel, bilişsel ve duygusal etkinlikleridir.
Davranışın
kurumsal ve bireysel olma özelliğinin yanında, bir diğer özelliği de
gözlemlenebilir ve gözlemlenemez olma özelliğidir. Davranışın her
zaman doğrudan gözlenememesi, onun bazı durumlarda dolaylı biçimde
varlığının anlaşılabilmesi, davranışın nörofizyolojik açıdan
incelenmesini gerekli kılmaktadır. Bireyin konuşması, yürümesi, jest
ve mimikleri, gülmesi gibi gözle görülebilen ve algılanması kolay
olan eylemlerinin yanında, düşünmesi, zeka etkinliği, duygulanması
gibi zihinsel ve psikolojik yönelimleri, doğrudan algılanamaz ve bu
tür davranışlarının dolaylı gözlem yoluyla incelenmesi gerekir.
Kurumsal davranış
sürecini hazırlayan fizyolojik, psikolojik ve sosyal-psikolojik
faktörler vardır. Bir davranış olgusu söz konusu faktörlere bağlı
olarak ortaya çıkar. Özel olarak davranış türlerinin hangi
faktörlere dayalı olarak ortaya çıktığını anlamak veya daha genel
bir ifadeyle davranış olgusunun hangi faktörlerin bileşimi
sonucunda ortaya çıktığını anlayabilmek için, davranışı söz konusu
faktörler açısından incelemek gerekir.
1.1. Fizyolojik Açıdan
Davranış
Fizyolojik anlamda
davranış, organizmaya iç (değişkenler) ve dış faktör (parametre)ler
tarafından yöneltilmiş bir enerji akımıdır. Organizma bu akımı
algılar, yorumlar ve geri bildirim olarak çevreye ve uyaranlara uyum
göstermek için kullanmaya çalışır.[v]
Davranışın rasyonel temelini oluşturan temel faktör, uyaranlarla,
bunlara bir cevap olarak verilen davranış arasındaki uyumluluktur.
Uyaranla, davranış arasındaki uyum hali, organizmanın içinde
bulunduğu çevreye karşı bir “denge hali”ni oluşturur.
İnsan sinir sisteminin
etkisiyle davranışta bulunur. Sinir sistemi “çevresel” ve “merkezi
sinir sistemi” olmak üzere iki temel kategoriye ayrılır. Çevresel
sinir sistemi, duyu organlarını, kasları, iç salgı bezlerini ve iç
organları, omurilik ve beyinle ilişki haline sokan nöronlardan
oluşur. Bu nöronlar, merkezi sinir sistemine bilgi taşırlar ve
merkezi sinir sistemi beyin ve omurilikten oluşur. Merkezi sinir
sistemi, insan bedeninin davranış ve işlevlerinin tümünü koordine
eder ve bir bütün halinde işlemesini sağlar.[vi]
İnsanın fiziksel, psikolojik veya sosyal psikolojik davranışlarını
koordine eden sistem, merkezi sinir sistemidir.
Çevresel sinir sistemi
sayesinde dış dünyada olup bitenler, duyu organlarına bağlı nöronlar
aracılığıyla beyne aktarılır. Çevresel sinir sistemini oluşturan
nöronlar yalnız dış dünyadan değil, vücudun içindeki “iç dünya”dan
da bilgi verir ve beyin dış dünyayı etkilediği gibi, emirler
göndererek iç organların çalışmalarını düzenler. Çevresel sinir
sisteminin dış dünyayla ilgili kısmına bedensel (somatik) bölüm, iç
organlarla ilgili kısmına otonom bölüm adı verilir. Otonom
bölüm kendi içinde sempatik ve parasempatik sistem
olmak üzere iki kısma ayrılır. Sempatik sistem, genelde iç
organların çalışmasını hızlandırıcı yönde etkide bulunur.
Parasempatik sistem ise, iç organların çalışmasını yavaşlatıcı
bir etkide bulunur.[vii]
Fizyolojik anlamda bir
davranış, algılayıcı işlev gören sempatik
sistem ve dengeleyici parasempatik sinir
sisteminin kontrolünde gerçekleşir. Birey fiziksel bir uyarım
aldığında, bu uyarı sinir enerjisi olarak beyne iletilir ve beyin bu
uyarımı ilgili bölümünde algılar. Sırasıyla tutum ve davranış söz
konusu uyarımın algılanmasından sonra ortaya çıkar. Kısaca fiziksel
anlamda davranışın ortaya çıkması vücudun uyarımlara verdiği cevap
şeklinde olmaktadır. Uyarıma verilen cevabın kabul edilir sınırlar
içinde kalmasını sağlayan ve onu dengeleyen “parasempatik sinir
sistemi”dir.[viii]
Kurumsal bir davranışın, davranış düzlemine uygun bir şekilde ortaya
çıkabilmesi için, uyarımların kurumsal standartlara uygun olması
gerekir. Negatif bir kurumsal davranış olan çatışmalar, fiziksel
uyarımlara verilen cevabın, kurumsal standartlara uymamasından
kaynaklanır.
Kurumsal düzlemde
gerçekleşen her tür fiziksel uyarımın ortaya çıkardığı değişimler,
sempatik sinir sistemi tarafından algılanır. Fiziksel bir davranışın
ortaya konmasına etki eden sinir yapısının etkisiyle, birey söz
konusu uyarıma karşı bir tepkide bulunur. Bu tepki bazı durumlarda
normal/olağan olmanın ötesinde gerçekleşebilir. Söz konusu
tepkilerin davranış düzlemine uygun olması, bazı düzenleyici sistem
öğeleri (grup normu, kurum kültürü vb) sayesinde mümkün olabilir.
Sempatik ve parasempatik sistemin etkileşiminde kararlı denge
durumuna, bireysel davranış açısından “homeostasis” durum denir.
Kurumsal açıdan kararlı denge durumu, “kurumsal davranış düzlemi”
olarak nitelendirilir.
1.2.
Psikolojik Açıdan
Davranış
Psikolojik anlamda
davranış, gözlenebilen veya ölçülebilen “bilinçli” faaliyetlerin
tümüdür. Bu anlamda davranış tepki, hareket–reaksiyon, düşünme,
hissetme, beceri, tutum ve tercih gibi insan yönelimlerini anlatmak
için kullanılır. Burada davranış kavramı his, tutum ve zihinsel
süreçleri, doğrudan gözlenemeyen bütün iç devinimleri kapsar.
Psikolojik açıdan her davranış, bir ihtiyaca yöneliktir ve temelinde
motifler vardır. Motifler davranışların niçinleridir. Motifler
bilinçli ya da bilinçsiz amaçlara yönelmiştir ve temelinde kişisel
ihtiyaçlar olabilir. Bu itibarla davranışlar kişiliğin yansıması
sonucunda ortaya çıkar.[ix]
Kişiliğin göstergesi olan
psikolojik davranışlar iki grupta değerlendirilir. Bunlar “akresif”
karakterleri davranışlar ve “depresif” karakterli davranışlardır.
Akresif davranışlarda kişi çevresine yönelmiştir. Bilinç altı
birikimini kuralsız bir şekilde çevresine yöneltir.[x]
Akresif davranış gösterenler çevreleriyle çatışma halindedirler.
Daha çok A tipi kişiliklerde görülen akresif davranışlar,
örgütsel çatışmanın ve iş stresinin kaynaklarının başında gelir.
Depresif davranış gösterenler ise, içe dönük ve uyaranlarını
kendi içinde yaşayan insanlardır. Bu nedenle bilinçaltları dolu ve
çatışma potansiyelleri yüksektir. Kendileriyle barışık olmayan,
kendilerini üretemeyen, kararlı denge durumuna kolay ulaşamayan, öz
saygıları zayıf insanlardır. Depresif karakterli insanlar, yeni
durumlar karşısında kendilerini yeniden kurgulayamadıkları için
bunların geçimsizlikleri kendi benlikleriyledir.
Agresif davranış
gösterenler yöneticilerine, iş arkadaşlarına ve ailelerine karşı
olumsuz davranırlar; çünkü, algılama-tutum-davranış ilişkisi,
kurumsal ve bireysel yaşamın belirleyici unsurlarıdır.[xi]
Bireyler algıladıkları yönde tutum geliştirir ve tutumları yönünde
de davranma eğilimine girerler. Önemli olan kurum içinde gerçekte
yanlış davranışların olup olmaması değil, bunun bireyler tarafından
nasıl algılandığıdır. Kurumsal kültür ve normlara uygun olmayan
davranışların algılanma derecesi, agresif davranışın boyutlarını
ortaya koyar.
1.3.
Sosyal
Psikolojik Açıdan Davranış
Sosyolojik açıdan
davranış, bireysel davranışların ötesinde, bireyin davranışlarında
etkili olan grupsal ve sosyal davranışları ele almaktadır.
Sosyolojik açıdan davranış, kişinin davranışının hazırlanmasında ve
hedefinin belirlemesinde “grup dinamiği”nin etkisi ve bu dinamizme
kişinin katkısı açısından değerlendirilmektedir.[xii]
Sosyolojik açıdan
davranışı Moreno “sosyal atom” kavramıyla açıklamaktadır. Moreno’ya
göre sosyal evrenin en küçük birimi birey değil, sosyal atomdur.
Bireyin sosyal atomun çekim alanına giren tanıdıklar, zamanla sosyal
atom beşiğini zorlayıp birey için arkadaşlık ilişkisi kurabilecek
adaylar konumuna girerler. Birey bu insanlarla sosyal ilişkileri
başlatmıştır, ancak içten samimi ilişkiler kurulmamıştır. Bireyin bu
düzeydeki toplumsal ilişkileri “bireysel atom” olarak
isimlendirilir. Sosyal atomun en içteki katmanını “iç çekirdek”
oluşturmaktadır. Bireyin iç çekirdek düzeyinde, çekim alanına giren
bireylerle ilişkileri, birincil derecede, içten ve samimi,
karşılıklı ve özverili ilişkilerdir.[xiii]
Bireysel ve kurumsal
yaşamda sosyal ilişkiler bir grup içinde başlar ve daha geniş bir
sosyal çevreye doğru yayılır. Her zaman sosyal ilişkilerin
merkezinde bireyin kendisi bulunur.[xiv]
Sosyal ilişkilerin çevresinde önem sırasına göre diğer kişiler,
gruplar ve dış sosyal çevre bulunur. Grupsal davranışta grup üyeleri
birbirleri için, bir değere ve role sahiptirler. Bu nedenle, grup
üyeleri birbirleriyle karşılıklı ilişki içindedirler. Grup üyeleri
grup davranışlarından ve özelliklerinden etkilenir kendi davranış ve
kişilik özellikleriyle grubu etkileyebilirler. Söz konusu karşılıklı
etkileşime grup dinamiği denir. Birey sosyal davranışlarını, formel
ve informel grup dinamiği içinde sürdürür.
[i]
Jennifer M. George, Gareth Mi Jones; Organizational Behaviour,
Edition Second, an Imprint Of addision wesley, Longman, Inch., USA,
1999. s. 532
[ii]
İ. Ethem Başaran; Örgütsel Davranış, 3. Bsk. Ankara, 2000 s.14
[iii]
Başaran; a.g.e., s. 14
[iv]
a.g.e., s.15
[v]
John R Schermerhorn., James G. Hunt, Richard N. Osborn;
Organizational Behaviour, John Wiley and Sons, Inc., New York, 1997,
s. 250
[vi]
Doğan Cüceloğlu; İnsan ve Davranışı, Remzi Kitabevi, 3. Baskı
İstanbul 1992, s. 65
[vii]
Cüceloğlu; a.g.e. 65
[viii]
Mehmet Silah; Sosyal Psikoloji- Davranış Bilimi, Seçkin yayınları,
Geliştirilmiş 2.bsk. Ankara 2005, s. 32
[ix]
Silah; a.g.e.s. 33
[x]
Doroty Marcic, Seltzer Joe; Organizational Behaviour, South-Western
College Publishing Cincinati, Ohio, 1995 s. 99
[xi]
David Buchanan, Andrzej Huczynski; Organizational Behaviour,
Prentice Hall, Third EditionItaly, Milan, 1997, s. 668
[xii]
. R. J. Aldag, S. R. Fuller, “Beyond Fiasco: A Reappraisal Of The
Groupthink Phenomenon And A New Model Of Group Decision Processes”.
Psychological Bulletin
113,
1993, pp. 533–552.
[xiii]
Silah; a.g.e., s. 33
[xiv]A.P.
Brief, A.P. and S. J. Motowidlo; Prosocial Organizational
Behaviors. Academy of Management Review
11
4, 1986, s. 712.