Girişimcilik, daha doğrusu özel
girişimcilik ekonomik büyüme ve kalkınmanın motorudur. Yenilik ve yaratıcılığın
kaynağıdır... Bir ülkede “hür teşebbüs” olarak ifade edilen rekabete dayalı
özel girişimcilik ne kadar gelişirse o ülkede ekonomik refah düzeyi de o ölçüde
yükselir. Özel mülkiyetin, dolayısıyla özel girişimciliğin olmadığı ve/veya
yetersiz olduğu ülkelerde ekonomik refah düzeyinin düşük olduğu gerçeği artık
hepimiz tarafından bilinmektedir.
Özel girişimcilik, özel çıkarların maksimizasyonu
demektir, fakat bu aynı zamanda toplumsal çıkarın maksimize edilmesine de imkan
sağlar. İktisat biliminde bizim “homo economicus” olarak adlandırdığımız
girişimci tipi aslında bir taraftan kendi çıkarı için çalışırken, öte yandan
toplumun çıkarına da hizmet etmektedir.
Liberal felsefenin öncülerinden ve modern iktisat biliminin
kurucusu olarak kabul ettiğimiz Adam Smith, ünlü Milletlerin Zenginliği adlı eserinde
özel girişimcilerin “görünmez eli” sayesinde ekonomik refah düzeyinin
artacağını şu şekilde anlatır:
“Her girişimci sahip olduğu sermayeyi en
yüksek üretim ve kar sağlayacağı alanlara yönlendirir. Girişimci bunu yaparken, ne
toplumun çıkarını artırmayı amaçlar, ne de bunu ne ölçüde yaptığını bilir.
Girişimci sadece kendi özel çıkarını gözetir ve bu amacını gerçekleştirirken
“görünmez bir el” onun hiç düşünmediği başka amaçlara da hizmet etmesini
sağlar. |
|
Yine Smith aynı eserinde şöyle der:
“Akşam yemeğimizi kasap ya da
fırıncının iyilikseverliğine değil, fakat onların şahsi çıkarlarına
borçluyuz.” |
Özetle, özel çıkar maksimizasyonu için çaba gösteren
üretici girişimcilik ayıplanacak değil, alkışlanacak ve takdir edilecek bir
faaliyettir. Ayıplanması gereken bir kısım rantiyeci girişimciliktir ve özellikle de
devletin “görünür eli” ile dağıttığı haksız kazançlar peşinde koşan
rantiyecilerdir ve rantları dağıtan devlettir. |