GELECEK BİLİMİ NEYLE UĞRAŞIR?
Mustafa Dırık
Gelecek bilimi, geleceğe yönelik tahminler yaparak geleceği anlamaya çalışır. Ancak gelecek biliminin temel varsayımına göre, kader, tanrı, doğa ya da başka bir şey tarafından önceden belirlenmiş; dolayısıyla da kesin olarak bilinmesi mümkün bir gelecek yoktur. Bu gelecek bizim kararlarımızla, atacağımız adımlarla oluşacaktır. Tahmin edilmiş bir gelecek ise sadece tahmin edildiği için gerçekleşmez. Zira, bizim yaptığımız tahmin de geleceği oluşturan dinamiklere dahil olur ve geleceği değiştirir. Sözkonusu olan bizim irademiz ve inisiyatifimizdir. Gelecek henüz gerçekleşmediğine göre onu yaratabilir ve değiştirebiliriz. Bunun için alternatif gelecekler tasarlamamız gerekmektedir.
Alternatif bir gelecek tasarlamak için atılması gereken adımlar şunlardır:
Ø Sahip olduğumuz değerler ve tercihler(Gelecekten ne istiyoruz ve ne bekliyoruz?),
Ø Şimdiki zaman ve gelecek için tahmin edilen gelişmelerin analizi,
Ø Alternatif geleceklerin tasarlanması ve formüle edilmesi,
Ø Alternatif gelecek kurgusunun geliştirilmesi ve mantıkî uzantılarının kurulması,
Ø Geçiş stratejilerinin taslaklarının hazırlanması,
Ø Politikaların ve stratejilerin belirlenmesi,
Ø Geri-besleme,
Ø Geri-beslemeye bağlı olarak strateji ve politikaların gözden geçirilmesi
Gelecek Bilimin Temel Varsayımları:
Gelecek bilimini kehanetten, falcılıktan ve basit tahminlerden ayırmak için şu varsayımlara dikkat edilmesi gerekir:
Gelecek önceden belirlenmiş değildir.
Geleceğin akla dayalı araçlarla dönüştürülmesi mümkündür.
Gelecek hakkında bugün sahip olduğumuz imaj, kararlarımızı ve hareketlerimizi etkiler.
Sahip olduğumuz değerler ve tercihler, gelecek vizyonumuzu biçimlendirir.
Objektif olarak temellendirilmiş gelecek hakkındaki kestirimler, bugün doğru hareket etmemizi sağlar.
Gelecek bilimi, bütüncül perspektiflere ve disiplinlerüstü bir yaklaşıma dayanmalıdır.
Belli bir zaman kesitinde gerçekleşen ilk hareket, daha sonraki benzerlerinden daha etkilidir. (Kelebek etkisi)
Gelecek Üzerine Düşünmek:
Geçmiş hatıraların, gelecek ise hayallerin alanıdır. Sürekli olarak, geleceği tahmin etmekle meşgulüz, fakat ne yaptığımız hakkında nadiren düşünüyoruz. Pek çoğumuz, her gün evden çıkıp işe gidene kadarki zamanda onlarca hatta yüzlerce tahmin yaptığını farkettiğinde şaşırabilir. Sadece yataktan kalkmak bile yerin bizi taşıyabileceğine dair bir tahmin gerektirir. Aynı şekilde, kahve fincanına uzandığımızda, gelecek hakkında zımnî bir varsayımda bulunuyoruz: elimiz ona ulaştığında hala masanın üzerinde olacak. Şüphesiz bu çok kısa süreli bir tahmin, ancak yine de gelecekteki bir durumla ilgili. Uyguladığımız bütün kararlarda, öyle ya da böyle davrandığımızda gelecekte ne olacağı hakkında bir varsayıma dayanıyoruz. Durmadan ileriyi düşünmek, tahminler yapmak, olası alternatif eylemleri göz önünde bulundurmak, yaptığımız çeşitli eylemlerin sonuçlarını gözümüzde canlandırmak ve sonuçlarına katlanmak zorundayız.
Geleceğin meydan okumalarına karşılık verebilmek, makul hedefler belirlemek ve onlara ulaşmak için etkili stratejiler geliştirebilmek için, önümüzdeki yıllardan neler bekleyebileceğimiz ve seçeneklerimiz hakkında fikir sahibi olmamız gerekir. Pek çok insan yanlış bir şekilde, gelecek hakkında bir şeyler bilmenin imkansız olduğuna inanır. Şüphesiz gelecek hakkında bilebileceklerimiz oldukça azdır; ancak bu çok az kesin olmayan bilgi bile karar alma açısından fevkalade önemlidir.
Geleceğe ilişkin tahminlerimiz bazen yanlış çıkabilir. Kolaylıkla yapabileceğimiz bir işte başarısız olabiliriz. Tahminlerimizdeki bu yanlışlıklar bizi şaşırtabilir ya da canımızı sıkabilir; fakat bizler tahminler yapmaya devam ederiz, çünkü normal faaliyetlerimizi devam ettirmek istiyorsak buna mecburuzdur.
Eğer önemli bir konuyla ilgili olarak doğru tahminde bulunamayacağımızı hissedersek, hava olayları ya da astronomik olaylarda olduğu gibi bir uzmana başvururuz.
Falcılıktan Modern Gelecekbilimine:
Geçmişte insanlar böyle durumlarda, kürelere ya da yıldızlara bakarak gelecekten haberler veren falcılara başvururlardı. Antik Yunan’da insanlar Apollo Tapınağındaki kahin Delphi’ye akın ediyordu. Benzer bir biçimde, daha yeni bir tarihte Fransa’da krallar ve soylular medyum Nostradamus’un gizemli dizelerine başvurmuştu. Bugün bile çeşitli fallar ve kehanetler vasıtasıyla gelecekten haber almayı uman insanların sayısı hiç azımsanmayacak kadar çoktur.
|
|
Öte yandan, Eski çağlarda bile şüpheci insanlar tarafından falların geçerliliği sorgulanmaktaydı. Bugün bilim adamları, falları ve kehanetleri saçmalık olarak nitelemektedir. Buna rağmen, ara sıra kültür düzeyi yüksek çevrelerde bile falcılık, medyumluk vb. şeylere eğilimli insanlar olabilmektedir. Örneğin zaman zaman basında bazı sanatçıların ya da siyasetçilerin falcılara başvurduğu türünden haberlere rastlanmaktadır
Falcılığın altında yatan düşünce, insanların geleceğinin çoktan belirlenmiş olduğu, daha doğmadan yazılmış olan kaderimizin değişmez olduğu inancıdır. Geleceğin zaten belli olduğu düşüncesi pek çok insan için rahatlatıcı bir düşüncedir; zira bu düşünce aynı zamanda hiçbir şey değiştiremeyeceğimiz gelecek için endişelenmenin boşuna olduğu, dolayısıyla sorumluluktan kaçmayı da içinde barındırmaktadır. “Olacak olan ne varsa olacaktır.” Onları değiştirmek için uğraşmak anlamsız vakit kaybından başka bir şey değildir.
Şayet gelecek henüz belirlenmemiş ise, o zaman geleceğe boyun eğip, teslim olmamız gerekmez; gelecekte olacakları etkilemenin bir yolu olmalıdır. Buna “geleceğin icadı” da denilebilir. Böylece “kaderin takvimi”ne belki bir göz atmamız mümkün olabilir. Ancak bunun için astronomların uzak yıldızları ve galaksileri görmek için kullandığı teleskoplara benzer bir “gelecek dürbünü”ne (futurescope) ihtiyaç vardır. Geçmişte insanlar gelecek dürbünleri olarak falları ve astrolojik takvimleri kullandılar. Modern zamanlarda ise, bilim-kurgu uzmanları eski çağların falcılık ve medyumluğunu en azından teoride ilerleterek gelecekte olanları dönüştürmeyen fakat geleceğe yolculuğu mümkün kılan zaman makinesi fikrini icat ettiler. Zaman makinesinin kurgusal açıdan parlak, fakat bilimsel açıdan kötü bir düşünce olduğunu kabul etmek gerekir, çünkü böyle bir şey mümkün değildir. Zira, bu mümkün olsaydı gelecekte birilerinin zaman makinesi yaparak geçmişe ve günümüze gelmesi gerekirdi. Böylece yaşananları değiştirmeleri mümkün olabileceğinden yaşadığımız zaman şimdiki gibi olmayacaktı. Aynı şekilde başka birilerinin de bunu yapabileceğini düşündüğümüzde ise, yaşananların sonsuz kez değişmesi söz konusu olabilirdi.
Gelecekteki olayları kesin olarak öngörebilmemiz mümkün değildir. Eğer bu mümkün olsaydı; onları değiştirmemiz mümkün olamazdı. Çünkü ancak olayların ortaya çıkmasına engel olamadığımız durumlarda onları tam olarak öngörebiliriz. Astronotlar Halley kuyruklu yıldızının dünyadan ne zaman görüneceğini tam olarak hesaplayabiliyorlar, çünkü insanların bunu durdurabilmek için yapabilecekleri hiçbir şey yoktur. Günün birinde Halley’i yörüngesinden çıkaracak imkan insanların eline geçtiğinde, Halley’in görülme vakti de artık kesin olmaktan çıkacaktır. Hatta kuyrukluyıldızın yörüngesini değiştirme kabiliyeti daha çok insanın eline geçtiği zaman, görünme zamanını tahmin etmek de aynı oranda zorlaşacaktır. Nitekim gelecek biliminin ilgi alanı da, insanoğlunun kudreti dahilindeki işlerdir.
20. yüzyıl boyunca, sosyal ve teknolojik gelişmeler insan hayatını alt-üst etti. Uçaklar, arabalar, otoyollar, penisilin, radar, atom bombası, roketler, lazerler, uzaya yolculuk, bilgisayarlar… Sosyal kurumlar da çözülmeye veya dönüşmeye başladı: Boşanma oranları arttı, milyonlarca çiftçi toprağı bırakıp, mantar gibi çoğalan şehirlerde iş aradı, yaşam standartları yükseldi, hatta dil bile her zamankinden daha hızlı değişti. Gelecek, insanları şokta bırakacak kadar büyük bir hızla geldi. Alvin Toffler Şok(Future Shock, 1970) kitabını bu fenomeni anlatmak için kaleme almıştır.
Atom bombasının yanısıra, yeni teknolojik gelişmelerin en şaşırtıcı olanı 20. yüzyılın ortalarında uzayın keşfiydi. Saçma olarak görülen bilim kurgu hikayeleri, 1957’de insanlığın ilk yapay uydusu Sovyet Sputnik’in uzaya fırlatılmasıyla gerçeğe dönüştü. Bu meydan okumanın yol açtığı sürprize karşılık vermek için, Amerika üst düzeyde alarma geçti. 1961’de, Başkan Kennedy Birleşik Devletlerin on yıl içinde aya bir insan gönderebileceğini ilan etmeye hazırdı. Uzay programı, bilim adamları, mühendisler, hükümet görevlileri, iş adamları arasında heyecan doğurdu ve zengin fonları harekete geçirdi.
İnsanoğlunun aya ulaşması gibi daha önce hayal bile edilemeyen bu tür gelişmelerin sonucu olarak, aklı-selim sahibi kişiler, fal saçmalıklarını bir kenara bırakarak geleceğin neler getireceğini anlamak üzere yöntemler geliştirmeye başladılar. İnsanlar daha sonra neler olacağını ve bunun için hazır olup olmadığımızı merak ediyorlardı. Jeologlar ay yüzeyinden veriler toplamaya ve ay yüzeyine ilişkin bilimsel tahminler yapmaya başladılar. Mühendisler Mars’a, Venüs’e hatta daha da ötesine yolculuk yapmak için uzay gemileri tasarladılar. Sosyologlar teknolojik gelişmelerin toplumun yapısı üzerindeki etkilerine daha fazla kafa yordular. Askeri uzmanlar, bilgi sahibi uzmanlar tarafından gelecekte olacaklara dair yapılan sezgisel tahminlerin bir araya getirilmesi ve süzgeçten geçirilmesi yoluyla geliştirilecek, görevi geleceği öngörmek olan yeni bir bilim dalından söz etmeye başladılar: gelecek bilimi(futurology).
1960’ların başından itibaren sahneye çıkan bu “fütürist”ler, matematikten mühendisliğe, sosyolojiden tarihe kadar değişik bir dizi disiplinden gelmekteydi. Bu gelecekbilimciler hükümetlerden üniversitelere, iş aleminden sivil toplum kuruluşlarına kadar değişik alanlara dağılmış vaziyette olmalarına rağmen, geleceğe olan ilgileri ve onu geliştirebileceklerine olan inançları ortaktı.