SİVİL TOPLUM, DEVLET

VE

FAUSTİAN SÖZLEŞMESİ

 

Prof.Dr.Coşkun Can Aktan

  I.

“Maalesef çok az insan, devletin kendi parası ve aynı şekilde kendine ait bir gücü olmadığını anlamıştır. Devlet, sahip olduğu gücü ya toplumdan alır ya da zaman zaman yaptığı gibi gaspeder. İster verilsin, isterse zorla alınsın, tüm devlet gücü, sivil toplumu daha güçsüz bırakır.”

Albert J. Nock (1870-1945)

Our Enemy, the State adlı kitabında Albert J. Nock, devletin sahip olduğu tüm gücü sivil toplumdan aldığını ya da gaspettiğini yazar. Başlangıçta, toplumu oluşturan bireyler güvenliklerinin sağlanması , adil hukuk kurallarının oluşturulması ve bu kurallara uyulması için bir kısım özgürlüklerinden vazgeçmişler ve devlete “zor kullanma” tekelini vermişlerdir

Devletin varlık sebebi, yani “hikmet-i vücudu” bireylerinin yaşam hakkının korunması, mülkiyetin güvence altına alınması ve diğer temel özgürlüklerin korunmasıdır. Devlet, esasen bireylerin kendi aralarında anlaşarak oluşturdukları bir kurumdur. Devletin doğuşunda bir “gönüllü sözleşme” yatmaktadır. Devlet, toplumu oluşturan bireylerin imzaladıkları bir “sözleşme” ile ortaya çıkmıştır. Karşılıklı çıkara dayalı bir sözleşme çerçevesinde devlet; bireylerin hak ve özgürlüklerini koruyacak; buna karşın bireyler de devlete yaptıkları hizmetin bedelini “vergi” adı altında ödeyeceklerdir. Vergi, bireylerin mal ve can varlıklarının korunması için devlete gönüllü olarak ödemeyi kabul ettikleri bir tür sigorta primidir.

Ancak zamanla devlet, toplum ile arasında olan sözleşmenin sınırlarını aşarak toplumdan aldığı ve sahip olduğu güç ve yetkilerini kötüye kullanmaya başlamıştır. En başta devleti temsil eden kişiler ya da kurumlar, sürekli artan harcamalarını karşılamak için halktan daha fazla vergi almaya başlamışlardır. Halk, giderek artan vergiler karşısında ezilmeye başlamıştır. Başlangıçta bir tür “harç” mahiyetinde olan vergiler, daha sonra “haraç” şeklini almıştır. Sınırsız vergileme, “yasal hırsızlığa” dönüşmüştür.

II.

“ Çoğucası bir gemiye benzetilen devlette kral kılavuz, halk da kamu yararını gözettiği sürece kılavuzun sözünü dinleyen gemi sahipleri durumundadır; kralsız yaşayan pek çok halklar vardır, ama halksız bir kral düşünemeyiz bile. Krallık düzeyine yükseltilenler, başkalarından güzellik yahut yakışıklılık bakımından üstün oldukları için ya da onları, tıpkı çobanların sürülerini güttükleri gibi yönetmek bakımından bir doğal üstünlükleri bulunduğundan değil, halkın kalanıyla aynı hamurdan yapılmış olmalarından ötürü erk ve yetkilerini onlardan ödünç aldıklarını açıklayacaklarını için ortaya çıkarılmışlardır.”

Stephanos Junios Brutos

Brutos’un bu güzel sözlerini okuyunca sivil toplum ve devlet arasındaki ilişkilerin çerçevesini ve sınırlarını daha iyi anlıyorum. Bir kere tekrar edelim ki, devletin gücünün kaynağı halktır, yani sivil toplumdur. Sivil toplum olmadan, devlet olmaz... Devlet, güç ve yetkilerini Brutos’un deyimiyle halktan “ödünç” almıştır. Halktan ödünç alınan güç ve yetkilerin yine Brutos’un ifadesiyle “halk yararına” kullanılması gerekir.

Sivil toplum ve devlet arasında böylesine açık ve anlaşılır olan “toplum sözleşmesi” (Social Contrat) ne yazık ki, zamanla bir “Faustian Sözleşmesi”ne dönmüştür. Nedir Faustian Sözleşmesi?

Faust, kimi kaynaklara göre 1507-1540 , kimi kaynaklara göre ise 1488-1541 yılları arasında yaşamış; astroloji ve büyücülüğe meraklı olan birisiydi. Johann Faust adındaki Alman büyücünün hikayesi şöyledir: Faust, şeytanla arasında bir anlaşma imzalamıştır. Anlaşmaya ya da sözleşmeye göre, Şeytan , Faust’a yaşadığı sürece bilgi, zenginlik, gençlik ve büyü yapma gücü verecektir. Buna karşın, Faust da öldüğü zaman, ruhunu Şeytana teslim edecektir.

Şimdi Faustian Sözleşmesi ile Toplum Sözleşmesi arasında kurduğum ilişkiyi sanırım anlatmak daha kolay olacak!... Sivil toplum, sahip olduğu gücünü mal ve can varlıklarının korunması için devlete teslim etmiştir. Başlangıçta, sözleşme gereği devlet, sivil toplumdan ödünç aldığı güç ve yetkileri sınırları içerisinde kullanmaya ve toplumun güvenliğini ve düzenini sağlamayı taahhüt etmiştir. Ancak, sivil toplum ve devlet arasındaki ilişkiler böyle devam etmemiştir... İyilik meleği devlet, “iyiliksever despot” (benevolent despot)’a dönüşmüştür. Sivil topluma “iyilikler” yapma amacından saparak, “kötülükler” yapmaya başlamıştır. Kamusal mallar (public goods), “kamusal kötülüklere” (public goods)’a dönüşmüştür!...

Bugün, devlet ile sivil toplum arasındaki sözleşmenin “meşru” bir sözleşme olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Eski toplum sözleşmesi, bir “Faustian sözleşmesi”nden başka bir şey değildir. Zira, Hobbes’in “koruyucu canavarı” (Leviathan), insan hak ve özgürlükleri üzerinde tehlike oluşturmaya başlamıştır. Leviathan, gerçek bir canavara dönüşmüştür. Vergi yoluyla halkı soyup soğana çeviren, bu da yetmeyince para basarak enflasyonla halkı ezen bir Leviathan’la karşı karşıyayız artık. İsraf ve savurganlıkların, rüşvet ve yolsuzlukların kaynağı olan bir devletle yüz yüzeyiz artık. Sınırsızca ve sorumsuzca borçlanarak mali disiplin ve mali sorumluluk ahlakından giderek uzaklaşan bir devletle yaşıyoruz artık...

III.

“Tüm güç halkta toplanır ve halktan gelir; yetkili kişiler halkın vekilleridir; halk için çalışırlar; halka karşı her zaman sorumludurlar.”

Virginia İnsan Hakları Bildirgesi

Madde 2.

Sivil toplum ve devlet arasındaki ilişkilerde unuttuğumuz ana ilke büyük özgürlük bildirgelerinden biri olan Virginia İnsan Hakları Bildirgesi’nin 2. maddesinde yazılıdır: Tüm Güç Halkta Toplanır ve Halktan Gelir.

Oysa günümüzde geçerli olan ve uygulanan ilke ise şudur: “Tüm Güç Liderlerde ve Hükümetlerde Toplanır ve Halktan Gelir.” (!) Demokrasi için anıtsal öneme sahip olan Virgina İnsan Hakları Bildirgesi’nin yayınlandığı 1776 yılından bu yana gerçek demokrasi yolunda ne kadar yol aldığımız ortadadır!...

Başka bir söze gerek var mı?

IV.

“Bir zamanlar, halk seçtiğini bir kalkanın üstüne oturtarak havaya kaldırır ve kral diye selamlardı. Ve neden “Kralların sayısız gözleri, milyon tane kulağı, upuzun elleri ve pek hızlı ayakları’ olduğu söylenir? Hep Argos’a, Gerien’e, Midas’a ve ozanların övdüğü daha başkalarına benzedikleri için mi? Hiç de değil, bu söz devletin iyiliği için gözlerini, kulaklarını, olanaklarını, yetkilerini krala ödünç vermiş olan bütün halktan ötürü söylenmiştir. Halk kralı yüzüstü bırakıversin, hemen yere devrilir; eskiden kulağı ve gözü pek üstün görünürken, güçlü ve olabilecek en iyi durumda bulunurken, böyle görkem içinde yüzerken, bir anda kötüler ve pek zebun düşer.”

Stephanos Junios Brutos

Eğer sivil toplum düzenini yeniden inşa etmek istiyorsak o zaman bir “Sivil Toplum Sözleşmesi”ni yeniden oluşturmak durumundayız.

Eğer her geçen gün giderek gaspedilen hak ve özgülüklerimizi güvence altına almak istiyorsak gerçek bir “Sivil Toplum Sözleşmesi”ni yeniden imzalamak zorundayız.

Unutmayalım, daha az devlet, daha güçlü bir sivil toplum demektir.

Sınırlı devlet, özgür sivil toplum demektir.