REKABET POLİTİKASI:ÜLKE UYGULAMALARI coşkun c. aktan & istiklal y. vural

Rekabet politikası, teoride “ikinci en iyi” olarak görülen bir politik seçenektir. Rekabet, ve özellikle tam rekabet koşullarının varlığı en optimal durum olarak kabul görür. Tam rekabet koşullarında, daha öncede değinildiği gibi, tüm piyasalarda çok fazla sayıda katılımcı söz konusudur; eksik rekabet piyasalarına rastlanmaz; dışsallıklar, doğal tekeller, bilgi asimetrisi yoktur; ekonomik ajanların tümü rasyonel davranır; firma-bireyler arasındaki sözleşmelerin uygulanmasını sağlayan mükemmel bir yargı erki vardır ve gelir ve servet dağılımını ideale yaklaştırmak için transfer giderlerinde bulunan iyi işleyen bir yürütme organı devrededir. İdeal durumdan sapmaya yol açacak herhangi bir ihlalin olması durumunda rekabeti kısıtlayacak sınırlandırmaların devreye girdiği “ikinci en iyi” durum oluşturulmaya çalışılır. Tam rekabet koşullarından ne kadar uzaklaşılırsa rekabeti tesis etmek ve rakiplerle benzer rekabet koşullarında uluslararası piyasalarda yarışabilmeyi amaçlayan rekabet politikası uygulamalarından o ölçüde uzaklaşılmış olur. Gelişmekte olan ülkelerin çoğunda yukarıda sıralanan ideal durumun mevcut olmaması bu ülkelerde rekabeti teşvik edecek politikaların bulunmamasına ve rekabeti sınırlandıracak uygulamalara ikinci en iyi seçenek olarak başvurulmasına neden olmaktadır (Laffont, 1998:237). Gelişmekte olan ülkelerin çoğu rekabet politikası ve rekabet hukukunu uygulayabilecek düzeyde güçlü bir yürütme erkine sahip değildir ve yaygın rant kollama faaliyetleri ve yozlaşma yürütme erkinin işini daha da zorlayan bir unsur olarak boy göstermektedir.

Ancak bu durum tüm gelişmekte olan ülkeler için aynı değildir. Singh (2002)’e göre yeni sanayileşmekte olan bir çok ülke, tam demokratik bir yapıya sahip olmasalar bile, güçlü ve etkin yürütme organlarına sahiptirler (Çin, Hindistan, Brezilya, Meksika ve Türkiye). Şeffaf olmayan bazı ülkeler çok büyük bir büyüme hızına ulaşırken (Çin ve Doğu Asya ülkeleri), çok yoğun yozlaşmanın olduğu bazı ülkelerde hızlı bir sanayileşme süreci gerçekleşmiş (Kore; 1970-80 arası ve İtalya; II. Dünya Savaşı sonrası) ve nihayet demokratik olmayan ve yoğun yozlaşmanın olduğu bazı ülkelerde ise yoksullukla mücadelede büyük başarılar elde edilebilmiştir (Örneğin, Suharto döneminde Endonezya). Bu sonuç kalkınma ile yozlaşma ve rekabet politikası da dahil ülkenin müdahaleci bir sanayi ve iktisat politikası uygulama yeteneği arasında açık ve güçlü bir ilişkinin olmayabileceğini ortaya koymaktadır. Gelişmekte olan ülkeler yaşam kalitesini artırabilmek için uzun yıllar boyunca hızlı ve istikrarlı bir büyüme hızı gerçekleştirmek zorundadırlar. Başka bir ifadeyle gelişmekte olan ülkeler sadece iyi bir şey olduğu için rekabeti teşvik edecek bir rekabet politikasını uygulamaya koyamazlar; rekabet politikasının mutlaka iktisadi kalkınmayı hızlandırması ve teşvik etmesi gereklidir. İktisadi kalkınma günümüzde büyük ölçüde özel kesimin yatırımda bulunmasını ve yüksek verimlilik ve rekabet gücü ile faaliyetlerini sürdürebilmesini gerektirmektedir. Rekabet politikası yoluyla rekabetin büyük ölçüde teşvik edilmesi fiyat savaşlarına yol açarak özel kesimin karlılığını azaltır ve sonuçta yatırımda bulunma isteğini ortadan kaldırır. Rekabetin eksik olması durumunda ise tekelleşme sonucu yüksek karlarla çalışmaya alışan özel sektörün aşırı yatırımda bulunması ihtimali ortaya çıkar. Böyle bir durumda özel kesimin aşırı kapasite kullanımını, aşırı yatırımlarını kontrol etme devletin üstlenmesi gereken bir sorumluluk haline gelebilir. Öte yandan, global düzeyde, BSF’leri yoluyla, global aktörler olarak faaliyet gösteren çok az sayıdaki firma hemen hemen her sektörde oligopolcü bir yapılanma içerisinde faaliyet göstermekte ve elde ettikleri yüksek rantlarla yenilik ve icatlarda bulunarak veya piyasaya giriş engelleri oluşturarak rekabet güçlerini hem cari dönemde hem de gelecekte artırma ve muhafaza etme potansiyeline sahip olmaktadırlar. Global firmalar güçlü hükümetlerinin her türlü desteğini  arkalarında hissetmektedirler. Bu nedenle gelişmekte olan ülkeler iktisadi kalkınmalarını sürdürmelerini sağlayacak ve uzun dönemde yaşam kalitesinin artması için firmaların rekabet güçlerini artırmalarına olanak verecek kendi ülkelerinin özelliklerine uygun bir rekabet politikası (özgün ve optimal) belirleyip uygulamaya koymalıdırlar. Bu tip bir rekabet politikası yurtiçinde büyük firmaların rekabet karşıtı davranışlarını sınırlandırmalı, uluslararası BSF’leri ve dolaysız yabancı sermaye hareketleri sonucu ortaya çıkan mega şirketlerin sahip oldukları ya da potansiyel olarak sahip olabilecekleri tekel gücünü kötüye kullanmalarını kısıtlayabilmeli ve iktisadi büyüme ve kalkınmayı teşvik etmelidir.

1. Rekabet Politikası Uygulamaları: Gelişmiş Ülkeler

2. Rekabet Politikası Uygulamaları: Gelişmekte Olan Ülkeler

 


Daha fazla bilgi için bkz:

Kaynak: C.Can Aktan ve İstiklal Y. Vural, "Rekabetin Korunması ve Desteklenmesi: Rekabet Politikası", Fikri Mülkiyet ve Rekabet Hukuku Dergisi, 2004.