AUGSBURG DİN BARIŞI VE HOŞGÖRÜ BİLDİRGESİ

25 Eylül 1555

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1)                   Bizi sürekli düşüncelere sevkeden bu güvensizliği ortadan kaldırmak, zümrelerin ve uyrukların kalplerini, karşılıklı güven ve huzur ortamı içinde birleştirmek, Alman ulusunu, sevgili vatanımızı, nihai parçalanmadan ve yıkılmadan korumak amacıyla birbirimizle görüşüp, anlaşmaya vardık.

2)                   Buna dayanarak, illerde hangi zümreden, hangi nedenle olursa olsun hiç kimsenin, başkalarına karşı kin gütmemesini, tersine majestelerinin ve bizim kayıtsız, şartsız tüm zümreleri, zümrelerin de aynı biçimde majestelerini ve bizi ve birbirlerini, kurduğumuz ülke barışının aşağıda yazılı ilkeleri doğrultusunda tüm hususlarda serbest bırakmalarını istedik ve bu isteği dile getirdik.

3)                   Roma İmparatorluğu majesteleri ve bizim, ayrıca seçmen prenslerin, prenslerin ve Alman ulusunun kutsal İmparatorluğu içindeki tüm zümrelerin arasında kurulan bu barışın, din ayrılığına karşın, kalıcı kılınması ve korunması gerekmektedir. Bu bakımdan, ne İmparatorluk majesteleri ve biz, ne de seçmen prensler, prensler ve zümreler İmparatorluğun hiçbir zümresine, Augsburg’da tanınan mezhep ve bu mezhebin öğretisi yüzünden, dini ve inancından dolayı bir saldırıda bulunmamalı, şiddete başvurmamalı ve bu zümrenin varlığını zedelememeliyiz. Bu zümrenin vicdanına ve Augsburg’da tanınan mezhebin din anlayışına aykırı olarak, kendi prensliklerinde, topraklarında ve hükümdarlıklarında, şimdiye dek uyguladıkları ve bundan sonra da uygulamak istedikleri, dinleri, inançları, kilise adetleri, düzenlemeleri ve törenlerine karışmamalı ya da bu yüzden, manda yoluyla ya da başka bir biçimde onlara eziyet çektirmemeli, hor görmemeliyiz. Kendi dinlerinde, taşınabilir ya da taşınamaz mallarıyla, kendi toprakları üzerinde, kendi insanları, efendileri ve amirleriyle, kendi yücelikleri ve dürüstlükleriyle sakin ve huzur dolu bir yaşam sürebilmeleri için onları rahat bırakmalı ve bu aykırı mezhebi, o insanlar arasında ayrılık gözetmeyen, Hıristiyan anlayışına ve barışına katılmaya çağırırken bile, sadece dostane, barışçıl ve Hıristiyan olan araçları ve yolları yeğlemeliyiz.      

5) Ancak yukarda adlarını andığımız iki dine de bağlı olmayanlar bu barışın kapsamına alınmayacaklar, yani dışında tutulacaklardır.

6) Bir başpiskopos, piskopos, ruhani mevki sahibi bir kişi ya da ruhani zümreden herhangi birisi, bizim eski dinimizden çıkarsa, görev yerini, evini, gediklerini (Benefiz), ayrıca şimdiye değin aldığı tüm bağışları ve sahip olduğu gelirini, hiç karşı koymadan, geciktirmeden, hem de onurunu lekelemeden bırakmalıdır. Dinsel kurullara, bu kurullarla aynı hakka sahip kişilere, kiliselere ve dinsel vakıflara, bizim eski dinimize yakınlık duyan birini seçebilmek ve bünyesine almak yetkisi verilmelidir. Bu kişi, ilerde dinimizle bütünleşip, bütünleşmeyeceğine bakılmaksızın, kilisenin adaletinden ve hayırseverliğinden de yararlanmalıdır.

10) Hiçbir zümre bir diğerini ya da uyruklarını, belli bir dine girmeleri için zorlamamalı, baskı uygulamamalı, ya da efendilerine ve amirlerine karşı korumamalı, kollamamalı ve herhangi bir biçimde savunmamalıdır.

14) Eskiden beri iki dinin de yaygın olduğu kentlerde, şimdiye dek olduğu gibi, gelecekte de bu durum aynen korunmalı, kent sakinleri huzur ve barış içinde, yanyana, beraberce yaşamalıdırlar.

 

 Bkz: Janko  Musulin, Hürriyet Bildirgeleri – Magna Charta’dan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne, İstanbul: Belge Yayınları, 1983:30-33.