JOHN LOCKE:

SİYASAL TOPLUMUN AMAÇLARI, 1690

locke.gif (29740 bytes)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Doğal yaşamda insanlar daha önce söylendiği gibi çok özgür iseler, kişiler kendi fiziksel varlıklarının ve servetlerinin mutlak hakimi iseler, en üst düzeyde olanlara eşit iseler ve kimseye tabi değil iseler; neden kendilerini özgürlüklerinden ayırsın ve bir hakimiyetin ve diğer bir gücün kontrolüne tabi kılsınlar? Buna çok açık bir cevap verilebilir: her ne kadar doğal yaşamda bu tip bir hakka sahiplerse de bu hakkın kullanımı son derece şüphelidir ve sürekli bir şekilde başkalarının saldırısına açıktır; bir kişinin olabileceği gibi herkes kral olabilir, her insan eşittir ve büyük bir kesim için katı bir adalet ve eşitlik gözlenemez; doğal yaşamda mülkiyetin kullanımı son derece emniyetsiz ve güvensizdir. Bu durum, özgür ama sürekli tehlike ve korku ile dolu olan bu durumdan insanları vazgeçmeye istekli kılabilir  ve halı hazırda bir araya gelmiş olan bir toplumu araması ya da bu topluma katılmayı istemesi veya benim genel adıyla mülkiyet olarak adlandırdığım mallarının, özgürlüklerinin ve canlarının karşılıklı korunması için bir araya gelmeye niyetlenmesi mantık dışı değildir.

Bu nedenle insanların böyle bir topluluk içinde birleşmelerinin ve kendilerini bir idare altına sokmalarının asıl ve büyük amacı mülkiyetlerini korumaktır.

İlk olarak, doğru ve yanlışın standardı olan ortak rıza tarafından kabul edilen, onaylanan, yerleşik ve bilinen kanunlar ile aralarındaki çatışmaları çözüme bağlayacak ortak tedbirlere ihtiyaç vardır. Doğal yaşam kanunları her ne kadar tüm akıllı yaratıklar için kolay anlaşılabilir ve sade ise de insanlar çıkarları nedeniyle ön yargılı ve ilgisiz olduklarından onun belirli durumlara uygulanmasında zorlayıcı bir kanun olmasına izin verme eğiliminde değillerdir.

İkinci olarak, doğal yaşamda mevcut kanuna göre bütün farklılıkları tespit edecek bir otorite ile birlikte bilinen ve tarafsız bir hakime gereksinim vardır. Doğal kanunların hem uygulayıcısı hem de yargıcı olan doğal yaşamdaki herkes kendisine yontar, kin ve ihtiras onları kanunları uygulamaktan uzaklaştırır ve ilgisizlik ve ihmalle birlikte kendi davalarında ateşli olmaları onları diğer insanların davalarından vazgeçirir.

Üçüncü olarak, doğal yaşamda haklı olunduğunda hükmün desteklenmesi ve uygulanması için güce ihtiyaç duyulur. Haksızlık yapmakla suçlanan her hangi bir kişi kendi haksızlığını güç kullanarak doğru kılabildiği sürece nadiren başarısız olacaktır. Bu tip direnmeler çoğu kez cezalandırmayı tehlikeli bir hale getirir ve sıklıkla cezalandırma çabasına girişenler için zararlı olur.

Bu nedenle insanoğlu, doğal yaşamdaki bütün imtiyazlarına rağmen, hala aynı kötü koşullar içinde olsa da, hızla bir toplumun içine sürüklenecektir. Bu nedenle zaman geçtikçe  nadiren doğal yaşamda yaşamaya devam eden insanlara rastlayacağız. Herkesin diğerlerinin haklarını ihlal edeni cezalandırabildiği ve düzensiz ve belirsiz bir gücün kullanımına maruz kaldığı rahatsız edici durum, insanları iktidarın mevcut kanunları altına sığınmaya zorlar ve insanlar orada mülkiyetlerini korumaya çabalarlar. Bu amaç için yetkilendirilenlerin ya da herkesin, toplum tarafından oluşturulan kurallarla kendi aralarından bu iş için atanarak tek başına verilen cezanın uygulayıcısı olma gücünden gönüllü olarak vazgeçmesini sağlayan bu konu üzerinde anlaşılabilir. Bunda orijinal haklara sahibiz ve devleti ve toplumu olduğu kadar yasama ve yürütme gücünü de meydana çıkarabiliriz.

Doğal yaşamda insanoğlunun masum zevkler aldığı özgürlüğünü bir kenara bırakmak için insanların iki güce sahip olması gerekir. İlki, doğal kanunların  izin verdiği ölçüde kendisini ve diğerlerini koruma ile uygun olmak üzere düşündüğü her şeyi yapmaktır; herkes için ortak olan bu kanunla tüm insanlar tek bir topluluktur, diğer tüm yaratıklardan ayrı bir toplum oluştururlar ve dejenere insanların kötü maksatları ve yozlaşmaları olmaksızın başka hiçbir şeye ihtiyaç yoktur; bu büyük ve doğal topluluktan ayrılıp daha küçük birliklere katılmak için hiçbir zorunluluk yoktur. Bir insanın doğal yaşamda sahip olacağı diğer kuvvet bu kanuna karşı gerçekleştirilen suçları cezalandırma gücüdür. Bunların her ikisinden de bu insan özel, ya da isimlendirmem gerekirse belirli bir politik topluma katıldığında ve insanoğlunun geriye kalanından ayrı her hangi bir birliğe intikal ettiğinde vazgeçecektir.

İlk gücü, yani kendisini ve insanoğlunun geriye kalanını koruma ile uyumlu düşündüğü her şeyi yapabilme gücü,  kendisinin ve toplumun geriye kalanı korunduğu müddetçe, doğal kanunlar sayesinde sahip olduğu özgürlüğü bir çok şeyde kapsayan toplum kanunlarının düzenlemesine bırakabilir.

İkinci olarak, tamamen vazgeçtiği cezalandırma erki ve sadece kendi otoritesiyle kanunlar için gerekli olan toplumun yürütme erkini desteklemek için daha önceleri doğal kanunların icrasında kullandığı gücü. Tam anlamıyla korunmasının yanı sıra  topluluktakilerin yardımları ve emekleri gibi bir çok rahatlıktan istifade ettiği bu yeni durumda kendi doğal özgürlüğünde olduğu kadar toplumun sağlayacağı güvenlik ve refahtan pay alacaktır. Bu, diğer toplum üyelerinin de aynısını yaptıkları için yalnızca gerekli değil aynı zamanda adildir.

Ancak, her ne kadar topluma katıldıklarında doğal yaşamda sahip olduğu eşitlik, özgürlük ve icra gücünü topluma devretseler de, toplumun iyiliği için gerekli olduğu kadar yasama tarafından kullanılmış olacağından, kendisini, özgürlüğünü ve malını daha iyi bir şekilde korumak herkesin niyetlendiği şey olacaktır (hiçbir akıllı yaratık durumun kötüye gideceğini düşünerek durumunu değiştirmez). Toplumun gücü ya da toplum tarafından oluşturulan yasamanın gücünün kamu yararının ötesine geçmesi tasavvur edilemez, ancak yukarıda bahsedilen ve doğal yaşamı çok fazla emniyetsiz ve zor bir hale getiren üç kusura karşı herkes malının emniyetini sağlamaya mecbur edilebilir. Bundan dolayı her kim ki her hangi bir ülkenin en üst düzeydeki gücü ya da yasama gücü olur; sözlü kararlarla değil; tam aksine tarafsız ve dürüst yargıçların verdiği kararlarla ve halka ilan edilen ve halk tarafından bilinen yürürlükteki kanunlarla idare etmekle ve yurtiçinde sadece bu kanunların icrasını sağlamak için, dışarıya karşı ise sadece yabancı istila ve saldırıları engellemek ve toplumu istila ve saldırılardan korumak için toplumun güçlerini istihdam etmekle yükümlüdür. Ve bütün bunlar kamu yararı, halkın güvenliği ve barış dışında başka her hangi bir amaca yönlendirilmemelidir.

Kaynak: C.Can Aktan ve İ.Yaşar Vural (Derleyen ve Çeviren) , Özgürlük Yazıları, Çizgi Kitabevi, 2003. (Metnin tercümesi Aktan ve Vural tarafından yapılmıştır. İzinsiz kullanılamaz.)

 E. K. Bramstad and K.J. Melhuish, Western Liberalism- A History in Documents From Locke to Croce, London:Longman, 1978. (John Locke, Two Treatises on Civil Government, London, 1884, ‘The Second Treatise of Government’ (1690), Ch. 9, pp.256-9)