1. Bu
anayasa, ilk bakışta, bu devletin üyeleri içinde en yüksek sayıdaki kişiye en fazla
mutluluk sağlama genel amacına; başka bir deyişle,
onların çıkarlarını daha
ileri götürmek ve artırmak amacına sahiptir. Evrensel çıkarlar ile adı geçen bu
çıkarların bir toplamı kastedilmektedir. Bu, diğer kanunlardaki çeşitli
düzenlemelerin tamamlanmasında
bütünü-kapsayan bir amaçtır.
2. Devlet
zor olmaksızın faaliyet gösteremez; mutsuzluk olmaksızın da zor olmaz. Devlet
tarafından meydana getirilen mutlulukta net yekun -elde kalan mutluluk- mutsuzluktan
yapılan tenzilattır.
3. Bu
nedenle meydana getirilen mutluluk kamu harcamaları ile oluşturulur.
4. Genel
olarak diğer bütün devletler gibi bu devletin üyeleri, büyük çoğunluk, doğal bir
şekilde devlete ait belirli bölgelerde doğan ve uzun bir süredir devletin sakinleri
olarak kalan çeşitli şahıslardan meydana gelmektedir.
5. Bu
anayasanın özel ve genel amacı mevcudiyetini sürdürme, bolluk ve bereket, güvenlik
ve eşitliktir. Bu amaçların her biri geriye kalan diğer amaçların azamileştirilmesi
ile bağdaştığı sürece azamileştirilebilir.
9. Kötü
olanlara karşı sağlanacak emniyet, hem felaketler sonucu meydana gelebilecek zararlara
karşı hem de düşmanlıklardan kaynaklanan kötülüklere karşı oluşturulacak
emniyettir.
12.
Felaketlerin temel kaynakları seller, büyük yangınlar, göçükler, patlamalar,
bulaşıcı hastalıklar ve kıtlıktır.
13.
Düşmanlık yapanlara, düşman odaklara ve suçlulara karşı güvenlik hem iç hem de dış düşmanlara karşı bir
zorunluluktur. Dışarıdakilerden, genelde, düşman olarak adlandırılanlar
kastedilmektedir.
14. Sahip
oldukları kötülük odaklarına karşı güvenliğin bir zorunluluk olduğu iç
düşmanlar resmi ya da gayri resmi olabilirler.
15. Gayri
resmi düşmanlardan suç ve cürüm işleyenler kastedilmektedir. Bunlar sürekli
direnirler, her yerde direndiler ve bunu çoğunlukla da başarıyla yaptılar.
16. Resmi
olanlar, kötülük yapma aracını devletin toplam gücünün içinde göreceli olarak
sahip oldukları paydan elde eden suçlulardır. Bunlar arasında, üst düzeyde
bulunanlara, üst düzeyde bulunanlar tarafından desteklenenlere ve alt düzeydekilere
karşı konulduğu kadar direnilemez.
17. Toplumu
koruyanların lehine, yukarıda bahsedilen iç düşmanlardan kaynaklanan bütün kötü
eylemlere ve mukavemet gösteren düşmanlara karşı, onlar bu durumu sürdürmeye devam
ettikleri müddetçe, güvenliği sağlamak, bu kanuna uygun bir şekilde olmak kaydıyla,
anayasal organların görevidir.
18. Hem çok
zor hem de son derece önemli olduğu için hukukun bu konudaki görevi diğer her şeyin
üzerindedir. Bir insan topluluğunun karşı karşıya kaldığı tehlikede, tehlikenin
büyüklüğü meseleye konu olan kötülüğün her bir kişiye düşen yoğunluk
oranına, sürekliliğine, yakınlığına, ihtimal dahilinde olup olmamasına ve tehlikeye maruz kalmaların
sayısı ile ölçülecek tehlikenin derecesine bağlıdır. Bu yönlerin her biri
açısından tehlikenin ölçülmesi, her iki durumda da bu öğelerin değeri ayrı ayrı
dikkate alarak yapılmalıdır. Karşı konulamaz düşmanlara maruz kalmaya kıyasla
direnilebilen düşmanlara maruz kalan toplumun üyelerinin içine düştükleri tehlike
daha önemsizdir. İkinci durumda tehlike kişisel ölçeğin ötesinde meydana gelmezken
diğerinde ulusal ölçekte tehlike söz konusudur.
19. Mevki ve
rütbece daha aşağıda olanlar bile yabancı düşmanların tehlikelerine maruz
kalabilirken her yerde profesyonel korumadan da yararlanabilirler.
20. Hukukun
anayasal branşının yapısı başka şeylere de dayanabilecektir. Hukukun bu branşı,
diğer branşlarında olduğu gibi, kamu görevlilerinin göreli ve elverişli
yeteneklerine itimat edecektir. Hukukun bu kolunun tasarlanmasında en fazla kişiye en
fazla mutluluk sağlanması amaç olarak alınacaksa, diğer dalların tasarlanmasında da
aynısı yapılacaktır, alınmayacaksa diğerlerinde de aynısı yapılmayacaktır...
22. Eşitlik
durumunda gelir dağılımı kastedilmektedir. Gelir dağılımı sağladığı yük ve
fayda açısından ele alınabilir: Bunlardan biri yada diğerleri çerçevesinde her
alandaki muhtemel faaliyet kapsanmalıdır. Faydalar mutluluğu sağlamanın bir aracı
olarak karşılaştırma ile dağıtılır ( yani varlığını sürdürme, bolluk ve
güvenlik) yükler ise sıkıntının empoze edilmesiyle yada onların birilerine
adanması yoluyla dağıtılır.
23.
Eşitlikten belirli bir oranda sapma olunca eşitsizlik ortaya çıkmaktadır ve belirli
bir oranda eşitsizlik söz konusu olunca kötülükler meydana gelir. Eşitsizlik halinde
iki farklı kötülük ortaya çıkar: Birincisi yurtiçi yada sivil diğeri ise ulusal
yada anayasal olarak adlandırılabilir.
24. Yurtiçi
kötülük, dağılımının temel konusu refah, geçim ve servet olduğu yerde oluşur.
Şu şekilde meydana gelir. İncelemeye konu olan bireyler tarafından sahip olunan
payların dikkate alındığı adil dağılımdan ne kadar uzaklaşılırsa aynı
dilimdekilerin toplamınca üretilen refahın toplamı da o kadar az olacaktır.
25. Gelir
dağılımı konusunda yer alan ulusal ya da anayasal bir sorun da güçtür. Bu iki
şekilde gündeme gelebilir: Sahip olunan gücün miktarı ne kadar artarsa onun kötüye
kullanılması için o ölçüde çaba ve tahrikler artar. Bu durum sadece güce
mahsustur. Ancak, güç ile servet arasındaki bağlantı şudur: her biri diğerini elde
etmenin bir aracıdır. Dolayısıyla, bu yola benzer bir durum da servet için söz
konusudur.
26. Her iki
konuda eşitsizliğin yol açtığı problemlere monarşi iyi bir örnek teşkil eder.
27. Maksimum
eşitsizliğe her monarşi bir örnek teşkil eder. Servete gelince, Monarka, kendi
emekleriyle ürettiklerinin büyük bir kısmının ellerinden zorla alındığı 10 bin
ila 100 bin arasındaki kişiye yetecek büyüklükte bir servet tahsis edilir. Ancak, bu
kişinin gönlündeki zenginlik miktarının ortalama bir emekçinin yüreğinde yer
alandan daha büyük olup olmadığı da şüphelidir.
29. Bunun
tam aksine yukarıdaki gibi monarkın harcamalarının da büyük miktarlarda olması
halinde, bakımı monarkınki ile aynı düzeyde olmayan ülkenin belli başlı önde
gelenleri tarafından aynı miktardaki harcama ile üretilen miktardan daha fazla mal
üretiliyorsa, harcamalarda oluşan bu fazlalık kötü bir ihsan olmayabilir. Ancak, bu
şekilde bir mal fazlalığının söz
konusu olduğu kim tarafından iddia ediliyorsa bu iddiayı ispatlamak da ona düşer.
30. Ortalama
refah seviyesi düşük olmasına rağmen refahtan yüksek düzeyde pay alanların olması
durumunda ve refahtan daha az pay alanların sayısının gittikçe azalması durumunda
refah miktarında da gittikçe azalma söz konusu olacaktır. Refahın maksimize
edilmesine elverişli olmayan rejimlerin başında Monarşi ve Aristokrasi gelir.
31. Bu nedenle, bütün nüfus itibariyle bireyler arasında gelir dağılımı
eşitsizliği ne kadar azalırsa toplam refah da o ölçüde artar...
Kaynak: C.Can
Aktan ve İ.Yaşar Vural (Derleyen ve Çeviren) , Özgürlük Yazıları,
Çizgi Kitabevi, 2003. (Metnin tercümesi Aktan ve Vural tarafından
yapılmıştır. İzinsiz kullanılamaz.)
E. K. Bramsted and K.J. Melhuish, Westerm
Liberalism- A History in Documents From Locke to Croce, London: Longman, 1978, [Jeremy
Bentham, Leading Principles of a Constitutional Code
for any State (1823). The Works of Jeremy Bentham, ed. John Bowring, Edinburgh 1843,
II. Pp.269-72]