TÜRKİYE, AVRUPA BİRLİĞİ TAM ÜYELİĞİNE NE KADAR YAKIN, NE KADAR UZAK ?

Coşkun Can Aktan & Dilek Dileyici & Özlem Özkıvrak

 

I.  Türkiye-Avrupa Birliği İlişkilerinde Son Durum: Genel Bir Bakış

Bilindiği üzere 20. yüzyılı tamamladığımız 1999 yılı Aralık ayı sonlarına doğru, 40 yıllık Avrupa Birliği macerası yeni bir dönemece girmiştir. 10-11 Aralık 1999 tarihinde yapılan Helsinki Zirvesi’nde Avrupa Birliği Devlet ve Hükümet Başkanları Türkiye’ye adaylık statüsü sağlamışlardır. Sözkonusu zirvede alınan karar ile Türkiye’nin, Avrupa Birliği üyeliğine diğer aday ülkelerle tam olarak eşit bir düzeyde aday olduğu belirtilmiştir. Zirve’nin sonuç bildirgesinin 11. maddesinde şu ifadeler yer almaktadır[1]:

 “Müzakerelerde, her aday devlet kendi meziyetlerine göre değerlendirilecektir. Bu ilke, hem muhtelif müzakere başlıklarının açılması hem de müzakerelerin yürütülmesi bakımından geçerli olacaktır. Müzakerelerde ivmeyi korumak için, hantal prosedürlerden kaçınılmalıdır. Şimdi müzakere sürecine sokulmuş olan aday devletler, hazırlıklarında yeterli ilerleme yapmışlarsa, halen müzakere sürecinde bulunan aday devletlere makul bir süre içinde yetişme imkanına sahip olacaklardır. Müzakerelerde ilerleme, müktesebatın ulusal mevzuata dahil edilmesinde ve bilfiil uygulanması ve icra edilmesinde ilerleme ile paralel gitmelidir.”

Helsinki Zirvesi’nde alınan tarihi karar sonrasında ülkemizde hemen her kesim, Türkiye’nin tam üyelik açısından gerekli koşullara uyum sağlamak için süratle gerekli reformları yapması gerektiğini vurgulamıştır. 40 yıllık zaman dilimini kapsayan Avrupa Birliği yolculuğunun en kısa zamanda tam üyelik ile sonuçlanması için Türkiye’nin önünde son derece yoğun bir çalışma dönemi bulunmaktadır.

Türkiye, Avrupa Birliği’ne tam üyelik için eskisinden çok daha farklı bir konjonktür içerisinde bulunmaktadır. Bugün Avrupa Birliği 25 üye ülkeden oluşmaktadır. Son olarak 1 Mayıs 2004 tarihinde 10 ülkenin tam üyeliği gerçekleşmiş olup, Türkiye dışında halen katılım müzakerelerinin devam ettiği 2 aday ülke bulunmaktadır. Avrupa Birliği’nin bu aday ülkeleri tam üyelik için gerekli koşullara sahip olmaları halinde ancak tedrici olarak üyeliğe kabul edeceği tabiidir. Nitekim Bulgaristan ve Romanya’nın ancak 2007 yılında tam üye olabileceği açıklanmıştır. Katılım müzakerelerinin başlamadığı tek aday ülke olan Türkiye’nin ne zaman tam üye olacağı ise belirsizdir.

II. AVRUPA BİRLİĞİ GENİŞLEME süreci: Mevcut Durum ve Muhtemel Genişleme Senaryoları

1 Ocak 1995 tarihinde İsveç, Finlandiya ve Avusturya’nın katılımı ile dördüncü genişleme sürecini tamamlamış olan AB, 1990-1996 yılları arasında çoğunluğunu Merkezi ve Doğu Avrupa ülkelerinin oluşturduğu 12 ülkenin tam üyelik başvurularıyla karşı karşıya kalmıştır. 1987 yılında AB’ne tam üyelik başvurusunda bulunmuş olan Türkiye ile birlikte, toplam 13 ülkenin genişleme süreci karşısındaki durumları önemli bir boyut kazanmıştır. Önce 24-25 Ekim 2002 tarihlerinde gerçekleştirilen Avrupa Konseyi Brüksel Zirvesi’nde; 1995 yılında Slovenya, 1996’da Çek Cumhuriyeti, 1998’te Estonya, Polonya, Macaristan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve 2000 yılında Malta, Slovakya, Letonya, Litvanya, Romanya ve Bulgaristan ile başlayan üyelik müzakerelerinin, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Malta, Polonya, Slovakya ve Slovenya’nın  12-13 Aralık 2002 tarihlerinde yapılacak Kopenhag Zirvesi ile sonuçlandırılmasına ve 2003 yılının Nisan ayında da Atina’da Katılım Antlaşması’nın imzalanmasına karar verilmiştir. Gerçekten de Kopenhag Zirvesi ve ardında Atina Antlaşma (16 Nisan 2003) ile bu 10 aday ülkenin AB’ne katılımı gerçekleşmiş ve bu ülkeler 1 Mayıs 2004 tarihinde Birliğe tam üye olmuşlardır. Yine Kopenhag Zirvesi’nde, katılım müzakereleri devam eden Bulgaristan ve Romanya’nın müzakereleri tamamlandıktan sonra 2007 yılında AB’ne üye olabilecekleri belirtilmiştir. Aralık 2004 tarihinde yapılacak zirvede de, Konsey’in 2004 yılı İlerleme Raporu ve Komisyon’un görüşleri çerçevesinde Türkiye’nin Kopenhag siyasi kriterlerini karşıladığı şeklinde bir karar alınması halinde, müzakerelerin gecikmeksizin başlatılacağı ifade edilmiştir. Nitekim söz konusu ilerleme raporunda Komisyon’un olumlu bir görüş bildirmesi müzakerelerinin kısa bir süre sonra başlayabileceğinin göstergesidir.

Avrupa Birliği’nin bugün içinde bulunduğu mevcut genişleme süreci yanında, Birliğin ileride muhtemel başka bir genişleme süreci içerisine girebileceği de gözden uzak tutulmamalıdır. Bu konuda birbirinden farklı senaryoların şimdiden dikkat alınmasında yarar bulunmaktadır (Bkz. Şekil-8). Örneğin, halen AB’ye tam üye olmayan ancak tam üyeliğe belki de diğer ülkelerden çok daha yakın olabilecek ülkelerin olduğu unutulmamalıdır. Norveç, İzlanda, İsviçre ve Lichenstein, Avrupa Birliği’ne tam üyelik için gerekli ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel altyapıya çok daha fazla sahip ülkeler olarak değerlendirilmekte ve düşünülmektedir.

Avrupa Birliği’nin önümüzdeki yıllarda başka genişleme senaryoları ile karşı karşıya kalacağı da söylenebilir. Örneğin, Balkan ülkelerinin (Hırvatistan, Makedonya, Bosna Hersek, Sırbistan ve Arnavutluk) ve Kuzeydoğu Avrupa ülkelerinin (Moldova, Ukrayna, Beyaz Rusya vs.) Avrupa Birliği genişleme sürecine dahil edilmeleri sözkonusu olabilir. Nitekim Balkan ülkelerinden Hırvatistan 21 Şubat 2003 tarihinde, Makedonya da 22 Mart 2004’te AB’ne tam üyelik başvurusunda bulunmuşlar ve bu başvurular AB Konseyi tarafından olumlu karşılanmıştır. Her ne kadar bu ülkelerin bir kısmı  kendi içlerinde çok ciddi sorunlar ile karşıya karşıya iseler de, genişleme yönünde alınacak bir başka karar aday ülkelerin mevcut konumlarını pekala etkileyebilecektir. Ayrıca 1997 yılında kabul edilen Gündem 2000 Raporu’nda da Birliğin sınırlarının doğuya doğru genişlemesi gündeme gelmiştir. Bu da yeni genişlemelerin olabileceği sinyalini vermektedir.


AB’nin genişleme sürecinde gelinen bu nokta, 2000 yılı başlarında yayınlanan bir raporda yer alan Avrupa Komisyonu’nun aday ülkelerin AB’ye ne zaman tam üye olabilecekleri konusundaki görüşlerini önemli ölçüde doğrulamıştır (Bkz: Tablo-2). Sözü geçen raporda, Avrupa Komisyonu, hali hazırda Romanya ve Bulgaristan hariç diğer aday ülkelerin orta vadede AB’ye tam üye olabilecekleri görüşünde olduğunu belirtmiştir. Nitekim beşinci genişleme sürecinde Bulgaristan, Romanya ve Türkiye hariç diğer 10 aday ülke yer almıştır. Romanya ve Bulgaristan ile katılım müzakerelerine 2000 yılında başlanması nedeniyle bugün için bu iki ülkeye verilen tarih 2007 yılıdır.

Öte yandan, aday ülkelerin bazıları 2000 yılında AB’ye ne zaman tam üye olabilecekleri konusunda bir hedef tarih ya da takvim belirlemişlerdir. Macaristan ve Polonya 2002 yılını AB’ye tam üye olabilecekleri tarih olarak tespit etmişlerdir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Estonya, Slovenya ve Malta ise 2003 yılını kendilerine hedef olarak seçmişlerdir. Çek Cumhuriyeti 2003 ila 2005 yılları arasında tam üyelik hedefine ulaşmayı planlamıştır. Letonya, Litvanya ve Slovakya ise 2005 yılını hedef olarak tespit etmişlerdir. Bu ülkelerden Macaristan ve Polonya yaklaşık 2 yıl, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Estonya, Slovenya ve Malta yaklaşık 1 yıl gecikme ile bu hedeflerine ulaşmışlardır. Çek Cumhuriyeti, Letonya, Litvanya ve Slovakya ise hedeflediklerinden daha kısa sürede tam üyelik konumuna gelmişlerdir. 2000 yılında yayınlanan Rapor’a göre, aday ülkeler arasında tam üyelik için hedef tespit etmemiş bulunan üç ülke bulunmaktadır. Bu ülkeler Romanya, Bulgaristan ve Türkiye’dir. 

 

IV. AB İLE ENTEGRASYON VE TAM ÜYELİK İÇİN HANGİ FAKTÖRLER ÖNEMLİ ?

Avrupa Birliği’ne tam üyelik için resmi makamların ifade ettiği kriterlerin daha da ötesinde önem taşıyan çeşitli faktörler bulunmaktadır. İnsanların dil ya da dinlerini, kültürlerini elbette değiştirmelerini beklemek hiç kimsenin hakkı değildir  ve olamaz. Fakat, bunların dışında insanların “Barış, Adalet, Özgürlük ve Güvenlik” içinde yaşamaları için oluşturulmuş evrensel değerlere her insanın ve her ülkenin saygı göstermesi ve bu değerleri kurumsallaştırmaya yönelik reformlar gerçekleştirmesi ve bu reformların uluslararası ve uluslar-üstü bölgesel organizasyonlar tarafından talep edilmesi tabiidir ve hiç şüphesiz doğrudur.

Türkiye, 40 yıldır Avrupa Birliği yolunda ilerlemektedir. Bu yolculuğun bir sonu ve bir de yeni başlangıcı bulunmaktadır. Yolculuğun sonu, ancak Türkiye’nin AB’ye tam üye olması ile gerçekleşecektir.  Yeni bir yolculuk ise  AB trenine bir yeni vagon olarak dahil edilmemiz ile başlamış olacaktır.  “Barış, Eşitlik, Birlik, Dayanışma, Özgürlük, Güvenlik, Hukukun Üstünlüğü, İnsan Hakları ve Demokrasi” hedeflerini benimsemiş bir topluluk içerisinde yer almak için Türkiye’nin önünde yoğun bir çalışma dönemi bulunmaktadır.

Açıktır ki, Avrupa Birliği’ne tam üye olabilmek için Kopenhag kriterleri dışında bazı temel faktörlerin de dikkate alınması gerekmektedir. Kanaatimizce, AB ile tam entegrasyon için başlıca altı temel faktör önem taşımaktadır (Bkz. Şekil-13):

·                    Ekonomik entegrasyon.  Birliğe üye olmak isteyen bir ülkenin hem Kopenhag, hem de Maastricht kriterlerine uyum sağlayacak bir ekonomik yapıya ve ekonomik sisteme sahip olması gerekir. Her ne kadar, Maastricht kriterleri aday ülkelerin değil, ekonomik ve parasal birlik için üye ülkelerin uyması gereken kriterler olsa da, aday ülkelerin Maastricht kriterleri olarak ifade edilen yakınlaşma kriterlerine (convergence criteria) uyum sağlayacak bir durumda olmaları gerekir.

·                    Siyasal entegrasyon. AB, siyasal sistem olarak demokrasiyi kabul etmiş ve demokrasinin temel kural ve kurumlarının tüm üye ülkelerde en iyi şekilde uygulanmasını hedef almış bir topluluktur. İnsan haklarının korunması, hukuk devleti, bağımsız yargı gibi demokrasinin temel unsurlarının sağlanmış olması tam üyelik için gerekli temel koşuldur.  Avrupa Birliği,  hem Avrupa Konseyi tarafından kabul edilen hem de Birleşmiş Milletler tarafından kabul ve ilan edilen insan hakları temel bildirgelerinde ifade edilen temel hak ve özgürlüklerin etkin bir şekilde korunması ve gözetilmesine büyük önem vermektedir. Bu bakımdan, tam üyelik hedefine ulaşmak isteyen bir ülkenin evrensel hak ve özgürlüklere saygı göstermesi, uluslararası ve Avrupa Konseyi temel sözleşmelerini kabul etmesi ve uygulamada da  bu sözleşmede öngörülen hükümlere uygun davranması gerekmektedir.

·                    Askeri entegrasyon. Avrupa Birliği bugün bir ekonomik ve parasal birlik hedefinin ötesinde savunma alanında da işbirliği, ortak strateji ve politikalar uygulamayı hedefleyen bir topluluktur. Bu bakımdan AB’ne  üye olmak isteyen bir ülkenin gerektiğinde savunma alanında tam bir birlik yolunda alınacak kararı kabul etmesi gerekmektedir.

· Sosyo-kültürel entegrasyon. Avrupa Birliği her şeyden önce bir bölgesel ekonomik entegrasyon hareketidir. Dolayısıyla ancak aynı ya da yakın bir coğrafyayı paylaşan ülkeler bu Birlik içerisinde yer alabilir. AB ile tam entegrasyon için dil, din, kültür (gelenekler, ortak değerler vs.) ve eğitim düzeyi gibi faktörler de önem taşımaktadır. Her ne kadar resmi olarak bu faktörlerin önemi dile getirilmiyor olsa da, mevcut üye ülkelerin kendi kültürleri, dil ve dinleri dışındaki topluluklarla belirli bir mesafeyi korumak isteyebilecekleri gözden uzak tutulmamalıdır. Nitekim, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki tarihsel ilişkilere bakıldığında, pek çok resmi ya da gayri resmi makam ve mevkii sahibi kişi tarafından değişik tarihlerde AB’nin bir “Hıristiyan topluluğu” olduğunun ve Müslüman bir ülkenin AB’ne tam üye olmasının kolay olmayacağının ifade edildiği görülmektedir.

·                    Demografik entegrasyon.  Avrupa Birliği’ne tam üyelik için birliğin nüfus dinamikleri ile aday ülkelerin nüfus dinamikleri arasında da bir yakınlığın olması önem taşımaktadır.

·                    Ekolojik entegrasyon. AB ile tam entegrasyon için önem taşıyan faktörlerden bir diğeri de çevre konusundadır. Doğanın ve çevrenin korunması ile ilgili olarak uluslararası standartlara ve AB’nin kendi içerisinde oluşturduğu standartlara uyum sağlanması son derece önem taşımaktadır.

 

 

[1] “Helsinki AB Konseyi Başkanlık Sonuçları”, 10-11 Aralık 1999, Güncel Haber, Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliği, Sayı: 5, Ocak 2000.