MERKEZ BANKASI BAĞIMSIZLIĞI: TEORİK MODELLER

C. C. Aktan & S. Togay & U. Utkulu

 

Konu ile ilgili temel teorik tartışma, süphesiz Moneterist ve Keynezyen iktisat okullarının “para politikasının etkinliği” üzerine tartışmalarına kadar gitmektedir. Bir defa para politikasının etkin olabileceği benimsenirse, para politikası sorumluluğunun Merkez Bankasına transferi başarılı bir para politikası uygulaması için genellikle olumlu bir adım olarak değerlendirilebilir.12 Ancak, bu elbette daha iyi bir ekonomik performans ve istikrar için bir garanti de değildir. Kural olarak, Merkez Bankası bağımsızlığının ülkenin para politikası ve ekonomik performansı üzerinde anlamlı bir etkisinin olabilmesi iki şarta bağlıdır:

            a) Para politikası etkin bir ekonomi politikası aracı olmalıdır. Farklı görüşler her zaman olmakla birlikte birçok iktisatçı Phillips eğrisinin uzun dönemde yatay eksene doğal işsizlik oranında dik bir bir eğri olduğunda hemfikirdirler. Bu nedenle uzun dönemli bir bakışla para politikasının ekonominin reel büyüklüklerini etkilemede anlamlı olmadığı söylenebilir. Kısa dönemde ise rijit bir piyasa yapısının olduğu kabul edilir. Böyle bir yapının anlamı ise enflasyon-işsizlik arasındaki trade-off’un kısa dönemde var olduğudur.

            b) Ülke ulusal anlamda parasal özerkliğe sahip olmalıdır. Burada ülkeler arasında gerçekleştirilen finansal entegrasyon hareketlerinin ülkenin parasal otonomisini ve ulusal para politikasının etkinliğini azaltacağı düşüncesi ağır basmaktadır.

Teorik literatürde bağımsız bir Merkez Bankası, politikaların belirlenmesinde mali otoritelerle beraber çalışmayan ve işbirliği yapmayan bir konumdadır. Bağımlı Merkez Bankası ise mali otoritelerle işbirliği yaparak beraberce çalışır. Tüm kuramsal modellerde bağımlı çözüm, bağımsıza nazaran daha Pareto üstündür. Gerçekten de tek bir ekonomi politikası otoritesi ve para politikasının da tek politika aracı varsayımları hiç de anlamlı değildir. Kuramsal modellerin önemli bir bölümü maliye politikasının hükümetçe ve para politikasının da Merkez Bankasınca üstlenildiği bağımsız ve birbirinden kopuk yapıyı koordinasyondan uzak olduğu için etkin bulmamaktadırlar (Gökbudak, 1996).

Oyun teorisi (game theory) yaklaşımını kullanarak konuyu analiz eden Doyle ve Weale (1994)’e göre, para ve maliye politikalarının birbirinden ayrılması durumunda mali ve parasal otoritenin birbirlerine karşı rekabet etme (birbirlerinin politikalarını etkisizleştirerek) riski bulunmaktadır. Bu negatif rekabet sonucunda yüksek bütçe açıkları ve yüksek faiz oranları ile karakterize edilebilecek bir dengenin oluşması mümkündür. Ancak, yazarlar özellikle bağımsızlıktan elde edilen kazançların, iki otorite arasındaki koordinasyon başarısızlığından kaynaklanan maliyetlerden daha büyük olup olmadığı konusunda açık değillerdir.

Pollard (1993) ise sözkonusu kuramsal modellerin zayıflıklarının da bulunduğuna işaret etmektedir. Öncelikle, belirsizliğin egemen olduğu günümüz dünyasında modellerde belirsizlik varsayımı yerine belirlilik varsayımı bulunmasını eleştirmektedir. Belirsizlik varsayımı kullanıldığında yazara göre bağımsız Merkez Bankası ile mali otoritenin politikalarının çatışma olasılığı daha da artacaktır. Pollard’a göre teorik kuramların en ciddi eksikliklerinden biri de buradaki politika oyununda kamuyu ihmal etmesidir. Örneğin, Merkez Bankası uyguladığı politikanın tutarlılığı ve kredibilitesi yönünde kamuoyunun algılamasını şekillendirebilirse ulaşılan ekonomik sonuçlar daha da iyileşecektir.

Teorik tartışmalar Rogoff (1985) ‘un  muhafazakar Merkez Bankası yaklaşımı ile başlamıştır. Buna göre muhafazakar Merkez Bankası yöneticisi, Bankanın bağımsız olması ve fiyat istikrarını sağlamaya yönelik para politikasını belirlemesi gerektiğini benimseyecektir. Klasik Merkez Bankası yöneticisi ise, enflasyonun hedeflenenin üzerinde gerçekleştiği zaman fiyat istikrarı sağlamaya yönelik ifadelerinde, kısa dönem enflasyon-çıktı trade-off’unu dikkate alacak ve bu da durgunluğa neden olacaktır. Rogoff’un yaklaşımında, ekonomik istikrarsızlıkların neden olduğu sosyal refah (fonksiyonu) kayıpları, Merkez Bankasına yeni statü ve işlevler kazandırılarak azaltılabilmektedir. Bunun yolu ise fiyat istikrarı amacına siyasi ve toplumsal tercihlerden daha fazla önem veren Merkez Bankası gibi bir kuruluşa güvenilmesi ve ona para politikasının teslimidir. Buradaki kilit unsur olan muhafazakar Merkez Bankası yöneticisi modele göre enflasyonu düşük seviyede tutarken genel ekonomik performansı da düzeltebilecektir. Bu yaklaşımda banka yöneticisi araç bağımsızlığına sahip olup, istenilen hedeflere ulaşamama gibi bir durumda izlediği para politikasının sonuçlarından da sorumlu olmaktadır (ayrıca bkz. Bleaney, 1996).


 

12  Parasal kontrol ve Merkez Bankası bağımsızlığı arasındaki ilişkiler için özellikle bkz. Cukierman (1994).

 


© 2005, C.C.Aktan , S.Togay, U.Utkulu

 Kaynak: C.C. Aktan, S. Togay ve U.Utkulu,  Nasıl Bir Para Sistemi? İstanbul: İMKB Yayını.1998.