Yeni Kurumsal İktisadın

Geçiş Ekonomilerinin Sorununu Anlamaya  Katkısı *

 


 

                                                             Yazan: Douglas North

                                                                     Çeviren: Gazi Sonkur

 

Kurumlar ve onların içinde geliştiği ekonomik süreç performansı şekillendirir. Kurumlar, üretim ve işlem maliyetlerini belirleyerek, ekonomik performansı etkiler. Onlar formel kurallardan, informel  sınırlayıcı kurallardan ve uygulamaya ilişkin özelliklerden oluşur; formel kurallar hükümet tarafından değiştirilebilirken, informel  sınırlayıcı kurallar çok yavaş değişir. Her ikisi de sonuçta insanların etraflarındaki dünyayı açıklamak için sahip olduğu özel algılar tarafından belirlenir ve karşılığında bunlarda formel kurallara ve gelişen informel  sınırlayıcı kurallara ilişkin açık tercihleri belirlerler. Kurumlar, örgütlerden farklıdır. Kurumlar oyunun kurallarıdır, örgütler ise ortak bir nesnel işlev için birleşen birey gruplarıdır ki bu araştırmanın birinci bölümüdür. İkinci bölümde modern dünya ekonomilerinin temel örgütlenme sorunlarını anlamaya yönelik uygulanacak olan çözümlemeli çatı geliştirilecektir. Üçüncü bölüm, bu değişikliklerin üçüncü dünya ve geçiş ekonomilerinde ortaya çıkardığı sorunları çözümleyecektir ve dördüncü bölüm, geçiş ekonomilerini anlamamızı geliştirmeye yönelik bu çözümlemeyi uygulayarak devam edecektir.

 

Bölüm 1

Kurumlar ve Etkin Pazarlar

Kurumlar bir toplumda oyunun kurallarıdır; daha resmi bir dille, onlar insanların karşılıklı etkileşimlerini şekillendiren, insanlarca tasarlanmış sınırlayıcı kurallardır. Sonuç olarak politik, toplumsal, ekonomik bağlamda alışverişi teşvik eden  unsurları yapılandırır.

Kurumların ekonomik performansı etkilediği çelişkili değildir.Yine ekonomilerin zaman içerisindeki değişken performanslarının esasında kurumların geliştirdiği biçimden etkilendiği de çelişkili değildir. Fakat batılı neo-klasik iktisat teorisi kurumlardan yoksun olduğu için, bunun ekonomik performansın temel kaynaklarını çözümlemeye bir yararı olacağı düşünülmez. Neo-klasik teori etkin pazarların işleyişine odaklanırken, az sayıda batılı ekonomistin, böyle pazarların oluşumu için gerekli kabul ettikleri kurumsal gereksinimleri anlamaya çalıştıklarını söylersek fazla abartılı olmayız. Düşük maliyetli işlem ve güvenilir politik ve ekonomik kurumlar dizisi etkinliği mümkün kılar ve ekonomik büyümenin altında yatan pazarları ortaya çıkarır.

Alış verişte işlem maliyetliliğini başlıca dört  değişken belirler. Birincisi; mal ve hizmetlerin değerini veya alış-verişte aktörlerin performansını ölçme maliyetidir. Mülkiyet hakları bir takım haklardan oluşur ve takas edilen bölünebilir hakların kesin değerini ölçemediğimiz seviyede, işlem maliyetler ve onlarla birleşen belirsizlikler artar. Ölçüm, değişilen hakların fiziksel çaplarını ve değişimin mülkiyet haklarına ilişkin çaplarını tanımlamaktan ibarettir. Bu maliyetler yüksek veya öngörülemez olunca, haklar yetersiz bir şekilde belirlenir. Sonuçta işlem maliyetlerindeki diğer değişkenler önemli hale gelir.

Alış veriş işleminin maliyetliliğinin ikinci değişkeni, kişisel veya kişisel olmayan alış verişin oluşmasını belirleyen pazar büyüklüğüdür. Kişisel alış verişte ilişkiler, dostluklar, kişisel bağlılık ve sürekliliklerin tümü, katılımcıların davranışını baskı altında tutmada ve maliyeti  belirleme ve uygulamada  azalmalara yol açar. Aksine kişisel olmayan alış verişlerde grupları, birbirlerinden faydalanmadan baskı altında tutan bir unsur yoktur. Buna göre değiştirilen hakların daha önce belirlenmesine duyulan ihtiyaçla birlikte yakınlaşma maliyeti artar. Etkin kişisel olmayan pazarda etkili rekabet gerekli bir baskı unsurudur.

Üçüncü değişken uygulamadır. Uygulamanın çok iyi olduğu bir dünyada, sözleşmeler çiğnendiğinde, uyuşmazlıkları ve zarar görmüş gruba verilen tazminatı tarafsızlıkla değerlendiren üçüncü bir grup olabilir. Fakat böyle bir dünya var olamaz. Gerçekte, kısmen anlaşmaları uygulayan  yargı sistemi oluşturmadaki sorunlar, ekonomik gelişim yolunda kritik bir engeller dizisi olmuştur. Batı dünyasında mahkemelerin, yasal sistemlerin ve nispeten tarafsız bir yargı uygulama biriminin evrimi, uzmanlaşma dünyasının bir gereksinimi olarak zamanla genişleyen yakınlaşma karma sistemin gelişimini sağlamada önemli bir rol oynamıştır.

Zenginliği en üst düzeye çıkarmanın neo-klasik davranışsal varsayımını korursak, sadece bu üç değişken alışveriş maliyetini belirleyebilir; yani bireyler her sınırda en üst seviyeye çıkarlar (kişi aldatabiliyorsa aldatır). Bu varsayım doğru bir şekilde insan davranışını betimlemişse, kompleks alış veriş ve örgütlenmenin mümkün olabileceğini kurgulamak zordur; ölçüm performansının, sözleşmenin gerçekleşmesinin ve anlaşmanın uygulanmasının maliyetliliği, uzmanlaşmanın ve iş bölümünün önünü kesebilir. Düşünsel davranışlar ve algılar dördüncü değişkendir.

Öznel kalıplardan oluşan ve bireylerin etraflarındaki dünyayı açıklama ve değerlendirmeleri için sahip olduğu  ideoloji, politik tercihlerde önemli rol oynamakla kalmaz, aynı zamanda ekonomik performansı etkileyen bireysel tercihler için de anahtar görevini görür. Dürüstlük ve oyunun kurallarına ilişkin adalet üzerindeki bireysel algılar açıkça performansı etkilemektedir; aksi halde politikacılar, çalışanlar, sendika liderleri ve diğerlerinin, sözleşmeye ilişkin anlaşmaların dürüstlüğüne veya adaletsizliğine müdahale edenleri ikna etmedikçe birçok yatırımlar kadar, önemli miktardaki okullaşmayı açıklayamazdık. İdeolojinin önemi, sözleşmelerin belirleme ve uygulamasının maliyetli olduğu seviyenin doğrudan işlevidir. Sözleşme hazırlanması ve uygulanması düşük maliyetle yapılabilirse, insanların oyununun kurallarının adil veya adaletsiz olduğuna inanmaları pek bir şey değiştirmez. Fakat hazırlanma ve uygulama maliyetli olursa, i önem kazanır.

Etkin pazarlar, sözleşmelerin düşük maliyetle hazırlanma ve uygulanmasını sağlayan kurumların bir sonucudur, fakat biz zamanla bu nitelikleri kazanan pazarlar üzerinde duracağız. Zamanla etkinlik kazanmada, yeni fırsatlar benimsemek için gerekli ekonomik ve politik esnekliği sağlayan kurumlar gerekir. Böyle uyumlu etkin kurumlar öğrenme ve bilgi kazanımını teşvik eden şeyleri  sağlamak, yeniliği, risk almayı ve yaratıcı etkinlikleri desteklemek zorundadırlar. Belirsiz bir dünyada- Hayek’in savunduğu üzere-, karşılaştığımız sorunların doğru çözümünü kimse bilemez. Bu yüzden kurumlar girişimleri teşvik etmeli ve hataları elemelidir. Topluma sorunları çözmede alternatif yollar sunan yerel bağlamda karar alma, mantıklı bir etkendir. Hataları elemek kadar onlardan ders çıkarmak da önemlidir. Bu yüzden kurumlar sadece mülkiyet haklarını, iflas yasalarının düşük maliyetli hazırlanmasını sağlamamalı, aynı zamanda yerel bağlamda karar almayı ve etkin rekabet sahibi pazarları teşvik etmelidir.

 

Kurumların Oluşumu

Formel kurallar; politik (ve yargısal) kurallar, ekonomik kurallar ve sözleşmelerden oluşmaktadır. Politik kurallar devletin öncelik sırasını, onun temel karar alma yapısını ve  gündeme ilşkin denetim niteliklerini geniş olarak tanımlar. Ekonomik kurallar da mülkiyet haklarını tanımlar. Sözleşmeler,  alış verişteki belirli anlaşmalara özel hükümleri taşır. Karar alma noktasındaki partilere başlangıçta pazarlık gücü verilmek suretiyle,kuralların işlevinin, -ister politik isterse ekonomik olsun-, alışverişe olanak vermek olduğunu söyleyebiliriz.

İnformel sınırlayıcı kurallar, formel kurallar kadar kesin biçimde tanımlanamaz. Onlar köklü bir hayat yetisine sahip ve formel kurallar tarafından kapsanmayan, sayısız alış veriş sorununu çözen özenti ve özelliklerdir. Onlar, her anı ve her noktayı ayrıntılı düşünme gereksinimi olmadan insanların günübirlik alış veriş işlemlerine devam etmeleri için olanak sağlar. Rutinler, adetler, gelenekler ve benzer kelimeler  informel sınırlayıcı kuralların katılığını gösterir. Onlar, işbirliği sorunlarına çözümler olarak gelişen anlaşmaları, yürütmenin bilinen standartları olan davranış normları, ve kendi kendine dayatılan yürütme kodlarını içerir. Davranış normları ikinci veya üçüncü bir parti tarafından uygulanır ve onların etkinliği uygulamanın etkinliğine bağlıdır.

Kendi kendine dayatılan yürütme, anlaşma ve davranış normlarının tersine, zenginliği en üst düzeye çıkarma hareketini gerektirmez; daha çok, zenginlik veya gelirin değişen değerler için feda edilmesini gerektirir. Onların tercihlerinin  başkalarını baskı altında tutması önemli tezat konusudur; örneğin Birleşik Devletlerdeki seçim davranışlarını  kalıplaştırmada olduğu gibi(Kalt and Zupan 1984).Tezatlık  neden böyle bir davranışın  olabileceğine ve önemli katkı olduğu varsayımına uzaktır. Ve formel kurumlar, kasten, bazen kaza ile sık sık bu davranışın bireylere olan maliyetini azaltır ve kendi kendilerine dayatılan yürütme kodlarında oluşan ilke kalıplarını önemli hale getirebilirler. Bireylerin oyları önemli değildir, fakat toplamda onlar demokratik hükümetlerin politik dünyasını şekillendirirler ve oy verene fazla bir bedele mal olmazlar.Politikacılar stratejik yollarla kendilerini seçtirirler(Denzau, Riker and Shepsle 1985) ve  hayat boyu işlerin başında kalan yargıçlar da, kanunları kendi yorumlarıyla değerlendirerek karar almalarına yönelik  çıkar gruplarının baskılarına karşı korunurlar. Bu durumda yapılan tercihler, bireyin hareketlerinden kaynaklanmış olan tam maliyeti deldiği durumdan  farklı olabilir. Tercihleri değiştiren dışsallığı kasten veya kazara yaratan kurumlardır. Kafamızda mahkum olduğumuz düşünceler için altına girdiğimiz maliyet ne kadar düşük olursa giderlerimize de o derece katkıda bulunurlar(Nelson and Silberberg 1987 for empirical evidence).

Anlaşmalar, üçüncü bir parti (toplumsal yaptırım veya devletin zorlayıcı gücü), anlaşmanın diğer partisi (misilleme), veya kendi kendine dayatılan yürütme kalıpları tarafından uygulanabilir. Anlaşmaların ne kadar etkili uygulandığı, ekonomik performansın en önemli belirleyicisidir. Anlaşmaları zaman boyunca uygulama yetisi, etkin pazarların temel dayanağıdır. Bu, yüzeysel olarak yerine getirilmesi gereken kolay bir gereksinim gibi görünmektedir. Kişinin ihtiyacı olduğu şeyler etkili, tarafsız bir kanun sistemi ve formel kuralların uygulanması için mahkemeler, davranış kalıplarını uygulamak için, doğru toplumsal yaptırımlar ve kendi kendine yaratılan davranış kalıplarını benimsemek için doğruluk ve dürüstlük gibi güçlü kişisel ilke kalıplarıdır.

Etkin mülkiyet hakları yaratımı ve uygulanması hükümete bağlıdır, fakat eğer politik kararları nitelendiren zaman ufuklarına sahip ve katı bir şekilde zenginliği en üst düzeye çıkarmaya ilişkin davranış varsayımıyla birlikte böyle sonuçları yaratan bir hükümet örneğini çıkarmak imkansız değilse de  zordur. Devlet kurallarını sağlamlaştıracak davranışın ilke kalıplarını yaratmak ne kadar zorsa, onları etkili hale getirmek de o kadar zordur, fakat ekonomistler her zaman etkin pazarlar üzerine konuşsalar da, dolaylı olarak yukarıdaki koşulların varolduğunu  varsayarlar. Etkin pazarların evrimi üzerine genellemeler yapmamızı sağlayan tarihi deliller gerçekten zayıftır. Geçmiş altı yüzyılda batı dünyasının üstünlüğünü sadece mülkiyet hakkının basit yeniden yapılanmasıyla ve daha etkin politik pazarların evrimiyle açıklayamayız. Davranışları değiştiren ve mülkiyet hakkını etkili kılan kültürel ve belirli ideolojik  sınırlayıcı kurallara da değinmeliyiz. Kapitalizmin yükselişinde etkili olan  Potestan etiğinin rolündeki Weber mirası işin başında boşa çıkarken, kültürel inançlar, batı dünyasının başarılı gelişiminin önemli bir kaynağıydı. Konu Japonya ve Asya gibi yeni sanayileşen ülkelere  göre  ele alınmadı. Ekonomik performansın şekillenmesinde kültürel inançların rolü üzerine bildiklerimiz çok sınırlı kalmaktadır.

                                                  

Kurumsal Değişim

Kurumsal değişimi anlama, (1) kurumların istikrar niteliklerini, (2) değişim kaynaklarını, (3) değişim aktörlerini, ve  (4) değişim yönünü  anlamayı gerektirir.

Kurumların temel bir işlevi, göreli fiyat değişim etkilerini kırarak, istikrar ve süreklilik sağlamaktır. Süre ve zaman boyunca komplex alışverişi mümkün kılan, kurumsal istikrardır. Etkin pazarlar için gereken koşul, ister politik isterse ekonomik olsun, olası güvenilir anlaşmaları sağlayan alışveriş kanallarıdır. Kurumları oluşturan sınırlayıcı kurallar dizisinin karmaşıklığı kanalıyla bu koşul aşılır. Her bir seviyenin değişmesinin bir öncekinden daha maliyetli olduğu bir aşamada, oluşan kurallar tarafından Birleşik Devletlerde aşama sırası anayasal kurallardan yerel kanunlara ve bireysel sözleşmeler üzerindeki ortak kanunlara doğru işlemektedir. Politik kurallar kongreden önceki belirli beyanlar seviyesindeki aşamalar sırasında oluşmuştur. Komitelerin yapısı ve gündeme yönelik denetim, statükonun değişimden yana olduğunu göstermiştir.

İnformel sınırlamalar, daha önemli bir istikrar unsurudur. Bununla beraber, bu istikrar nitelikleri hiçbir şekilde kurumların etkin olmasını garanti etmezler. İstikrar, karmaşık insan etkileşimi için gerekli bir koşuldur, fakat etkinlik için yeterli bir koşul değildir.

Kurumsal değişimin kaynakları, göreli fiyatlardaki değişimi ve(ya) tercihlerdeki değişimi yansıtan değişen algılardır. Tarih boyu, nüfus büyümesinin veya azalmasının bir sonucu olarak toprak/iş oranlarındaki değişimler gibi, göreli fiyatlardaki değişimler, değişimin anahtar unsuru olmuştur. Bu yüzden, toprak ağalığındaki düşüş, 14. yüzyıl veba dönemini izleyen nüfus azalımı ile bağlantılıdır. Fakat feodalizmin düşüşü, ayrıca diğer bir ana, göreli fiyat değişimi ile bağlantılıdır. İktidarların büyüklüklerini ve mali gereksinimlerini değiştiren askeri teknolojideki değişimler, göreli sermaye birikimindeki değişimle son iki yüzyıldaki kurumsal değişimin anahtar unsurlarıdır ve detaylı olarak aşağıda üzerlerinde durulacaktır.

Fakat tercihler de değişir. Örneğin, bir kişinin bir başkası tarafından sahipliğinin medeni insanlara karşı büyüyen nefreti önemsemeyen bir kölelik sorununu açıklamanın bir yolu olmayabilir. Kölelik, 19. yüzyıl dünyasının birçok kısmında karlı ve yaşanabilir durumdaydı. Ayrıca geç 18. ve erken 19. yüzyıllarda Batı dünyasında belirginleşmeye başlayan ve 1980’lerde Britanya Batı Hindileri’nde, Birleşik Devletler ortadan kaldırma hareketinde ve son olarak Brezilya’da köleliğin sonunu hazırlayan yol açan utancın altında kalmadan kölelik bin yıl sürdü. Düşünceler geliştikçe, tercihler ve seçilen yollar değişti.

Değişimin aktörleri politik veya ekonomik düzenleyicilerdir. Bu zamana kadar, örgütleri ve düzenleyicileri çözümlemenin dışında bıraktık, ve kurumların tanımı, oyunun kurallarından çok oyuncular üzerine odaklandı. Dışarda bırakılan sınırlayıcı kuralları değiştirmek anlamına gelen hedefleri başarmaya yönelik etki, insanların güdümlü etkinliğidir. Örgütler, şirketler, ticari birlikler, politik partiler, düzengeç birimler, kiliseler vs. tarafından oluşur. Örgütler ve öğrenme, giderler değiştirir, ama nasıl?

Ekonomik kuramın geleneksel sınırlayıcı kurallarıyla birlikte, kurumsal sınırlamalar düzenleyicilerin zenginliğini en üst düzeye çıkarma  potansiyelini tanımlar. Örgüt, potansiyel döngüleri ele geçirmek üzere geliştiğinde, yavaş yavaş kurumsal sınırlamaları da değiştirir. Bunu, en üst düzeye çıkarma ve giderek aşınan veya hafifleyen informel  sınırlamalar  üzerindeki etkileri arasındaki etkileşim yoluyla ya dolaylı yapar; ya da formel kuralları değiştirme girişimiyle doğrudan yapar.Formel sınırlayıcı kurallar üzerine yatırım yapma veya sınırlayıcı kuralları değiştirmek için kaynak ayırma üzerindeki göreli döngü oranı, iktidarın yapısına,kuralları değiştiren tasfiyelere ve politik yatırım maliyetlerine bağlıdır.

Fakat uzun vadeli ekonomik performansı şekillendiren kuralları değiştiren tam olarak örgütlerin çabaları değildir. Aynı zamanda onların toplumları yatırıma teşvik etmek üzere kullandığı bilgi ve beceri türleridir. Formel eğitim, yeni teknoloji,  bilimsellik böyle yatırımlara olan transferlerden  ortaya çıkan talepler olmuştur.

O halde kurumsal değişim, içinde kısa vadeli fırsatların uzun vadeli değişim yolu yarattığı olumlu yönde gelişen bir süreçtir. Uzun vadeli sonuçlar iki neden yüzünden istenmez. Birincisi, düzenleyiciler üzerine nadiren yatırım yapılır, fakat bu yatırımların yönü, bilgi birikiminin artırılmasına veya yayılmasına, unsur hareketliliğini teşvik etmeye veya caydırmaya yönelik olan yatırımın varolduğu ölçüyü etkiler. İkincisi, beklenilen ve asıl giderler arasında önemli farkın varlığıdır. Giderler sık sık beklenenden uzaklaşır, çünkü bireylerin sınırlı yetileri ve sorunların karmaşıklığı söz konusudur.

                                    

Bölüm 2

İkinci Ekonomik Devrim

Şimdi önde gelen modern ekonomilerin sorunlarına yönelik çözümlemeli çatıyı uygulayalım.- Tabi  ki geçmiş burada bir ön koşuldur-.

İlk önce Malthus tarafından gündeme getirilen nüfus ve kaynaklar arasındaki değişim, esasında uzun vadeli ekonomik değişim kalıbını şekillendirmiştir. İnsanların potansiyel ekonomik refahı, insanlar tarafından geliştirilen teknolojinin verimliliği tarafından sınırlandırılmıştır. Bu onların olası refahına üst bir sınır dayatmıştır. Daha düşük sınır ise insanların bu teknolojiyi sömürüsündeki başarı derecesi tarafından dayatılmıştır.

İktisat tarihinde, nüfusun kaynaklara olan oranını değiştiren iki temel atılım vardır. Birinci ekonomik devrim; on bin yıl boyunca nüfusun artmasını sağlayan tarıma geçiştir. Biz ise ikinci ekonomik devrimin ortasında yaşıyoruz.

İktisadi devrim terimi, ekonomik sistemdeki üç farklı değişimi betimlemektedir: (1) toplumun üretken gizli gücündeki bir değişiklik, (2) birinciyi yaratan bilgi birikimindeki temel değişiklik, ve bunun gerektirdikleri (3)  üretken gizli gücü (potansiyeli) gerçekleştirmek üzere örgütlenmedeki değişiklik.İkinci ekonomik devrim, 19. yy.’ın ikinci yarısında modern bilimsel disiplinlerin gelişimi ve uygulanmasından kaynaklanan  bilgi birikimindeki değişim sonucu gerçekleşmiştir. Bu , bilim ve teknolojinin sistematik birleşimini  doğurmuştur. Bu devrimi nitelendiren teknoloji, üretim işlemi ve geniş ölçülü sermaye yatırımındaki önemli bölünmezliği kapsamaktadır. Bu teknolojiden yararlanabilen tüm gerçekler, batı dünyasının son 150 yılını nitelendiren artan döngüler ve bunun sonucu olan yüksek büyüme oranlarıdır. Fakat bu teknolojiden yararlanmak, bu gizli gücü gerçeğe dönüştürmek üzere ekonomilerin esaslı bir yeniden örgütlenmesini gerektirir. En azından bu gizli gücü gerçeğe dönüştürmüş olan batı ekonomilerindeki sonuç, sürekli uyumlu etkileri tehdit etmiş ve etmeye devam eden gerilimler olmuştur. Dünyanın geri kalan ekonomilerinde, yeniden örgütlenme yeteneksizliği bu verimli gizli gücün gerçekleştirilmesini  engellemiş ve bu gelişmemişlik ve politik istikrarsızlık doğurmuştur. Bu yeni teknoloji potansiyelini gerçekleştirmek için toplumların yeniden örgütlenmesi gerektiğini ilk vurgulayan Karl Marx’ın bu kesin sonuç üzerine oturtulan ekonomilerin yaratımından sorumlu olduğu, sıra dışı bir ince nüanstır. Makro düzeyde gerçeklere dönmeden önce örgütlenme gereksinimlerinin mikro düzey niteliklerini inceleyeceğiz.

Uzmanlaşma dünyasının getirdiği kazanımları anlamak  yüksek bir düzeyde ve alan uzmanlaşması gerektirir ve sonuçta alışveriş hacmi katlanarak büyür. Aslında artan döngü teknolojisi ile birleşik olan üretken gizli gücün getirdiği kazanımları kavramak için işlemlere çok büyük kaynaklar aktarılmalıdır. Örneğin Birleşik Devletlerde iş gücü 1900 ve 1970 arası 29 milyondan 80 milyona çıkmıştır. Bu süreç içerisinde üretimde fiilen çalışanların sayısı 10 milyondan 29 milyona ve beyaz yakalı çalışanların sayısı da 5 milyondan 38 milyona çıkmıştır; 1970’de işlem sektörü gayrisafi milli hasılanın % 45 ‘ini oluşturuyordu(Wallins and North 1986).

Şimdi işlem sektörünün büyüklüğünü belirleyen ölçüm ve uygulama sorunlarından bazılarına kısaca eğilelim. Uzmanlaşma dünyasının getirdiği kazanımları kavramada önemli gereksinimler, uzayan üretim zincirinin niteliği üzerindeki denetim ve ilke/aktör ilişkilerinin maliyetlerinin artan sorunlarına bir çözümdür. Aslında işlem maliyetini düşürmek için tamamlayıcı bir sermaye aktarılarak veya üretimdeki işçilerin serbestileri azaltılarak ve orta sınıf malların nitelikleri ölçüldüğünde, daha fazla teknoloji sağlanır. Temel bir sorun da üretimin ilerleyen aşamalarında birey unsurunun katkısını araştırmak için girdi-çıktıları ölçmede yaşanır. Bireyin girdiye olan katkısında üzerinde uzlaşılan bir ölçü yoktur. Eşit ölçüde, üretim unsurlarına olan nihai ödemede ihtilaf vardır. Değeri belirlenmiş artık çıktıların, yani artık ve kirleticilerin yanı sıra, üretim sürecinin her bir aşamasında üretilen mal ve hizmetlerin aranılan niteliklerinin  karmaşık maliyetleri de söz konusudur.

Bu yeni teknolojinin diğer bir niteliği de, uzun vadeli ve düşük alternatifli son değere sahjp geniş kapsamlı sermaye yatırımlarını gerektirmesidir. Sonuçta sözleşmelerle birlikte oluşan alışveriş işlemi, fiyatlar ve maliyetler üzerinde belirsizlik ve alışverişte bir grup ve diğeri üzerinde fırsatçı davranış olasılıkları taşıdığı için, uzun zaman süreçlerin akışına bırakılmalıdır. Birçok örgütlenme ikilemleri, bu sorunlardan kaynaklanır.

İlk olarak çıktı kalitesini ölçmek için birçok kaynak vardır. Maliyetli olmalarına ve mükemmel olamamalarına rağmen, türlerine ayırma, sınıflandırma, etiketlendirme, markalar, garanti belgeleri ve izin alma malların ve hizmetlerin niteliklerini ölçme araçlarıdır. Onların varlığına rağmen, araba onarımlarındaki zorluklarda, ürünlerin güvenlik niteliklerini veya sağlık hizmetlerinin niteliğini değerlendirmede, veya eğitim çıktısını ölçmede gelir israfı çok belirgindir.

İkinci olarak, takım üretimi söz konusu ekonomileri oluştururken, işçilerde soğuma ve kaytarma başlamıştır. Takım üretiminde fabrika disiplini, kaytarmayı denetim altına alma sorununa bir karşılıktan daha fazlası değildir. Konuya işveren  perspektifinden bakarsak disiplin; etkili performans için gerekli olan kurallar, düzenlemeler, teşvik ediciler ve cezalandırmalardan oluşur. Zaman ve devinim çalışmaları gibi yenilikler, bireysel performansı ölçme yöntemleridir. İşçi perspektifinden bakarsak,bunlar hızlandırmayı ve sömürüyü destekleyen, insancıl olmayan araçlardır. Üzerinde uzlaşılan sözleşme performansını oluşturan çıktı ölçüsü olmadığı için her ikisinin de haklılığı vardır.

Üçüncü olarak, fırsatçı eğilimin getirdiği kazanımlar hem içerde hem de şirketlerarası daralmaya ilişkin eğilimde stratejik tutuma yol açar ve bunu artırır. Pazarların her yerinde hizmetleri korumanın veya stratejik noktalarda anlaşma koşullarını değiştirmenin getirdiği kazanımlar büyüktür.

Dördüncü olarak, geniş ölçekli aşama sıralarının gelişimi, bürokrasinin alışıla gelmiş sorunlarını yaratmaktadır. Kaytarmaları ve ilke/aktör sorunlarını denetim altına almak üzere örgütlerin bünyesinde kuralların ve düzenlemelerin artması, katılıklarla, gelir israfıyla ve uyumlu etkinlik için gerekli esneklik kaybıyla sonuçlanmaktadır.

Son olarak, dış etkiler vardır ki: çağdaş çevresel darboğazda yansıtılan değeri belirlenmemiş maliyetlerdir. Uzmanlaşma dünyasındaki karşılıklı bağımlılık ve iş bölümü, üçüncü gruplara  karşı maliyetlerin dayatılmasını katlayarak artırır.

Böyle olmakla beraber, bu teknolojiden yararlanmak için gerekli kurumsal ve örgütsel yeniden yapılanma, ekonomik örgütlendirmeden yeniden yapılanmadan daha  önemlidir zira her ne kadar etkin pazarların yaratımı görevi ne kadar karmaşık olsa da. Toplumların yapısı tümüyle dönüştürülmelidir. Bu teknoloji ve ölçü olarak alınan ekonomiler, uzmanlaşmayı, iş bölümünü, kişisel olmayan alış-verişi ve kent toplumlarını gerektirir. Kökünden uzaklaşmış olanlar, aile çevresinde yapılanan eski alt düzey sınırlayıcı kurallar, kişisel ilişkiler ve tekrarlanan bireysel alış-verişlerdir. Gerçekten de ailenin temel geleneksel işlevleri, eğitim, iş ve iş güvencesi ya saf dışı bırakılmakta, ya da şiddetli bir şekilde kısıtlanmaktadır. Yeni formel kurallar ve örgütlenmeler ve devletin daha büyük rolü, bunların yerini almaktadır.  

                                                                               

Bölüm 3

Uyumlu Etkinlik ve Çağdaş Teknoloji 

Marksistlerin savundukları, bu sorunların kapitalizmin bir sonucu olduğu ve yeni teknolojilerle  kapitalizmin örgütlenmesi arasındaki çelişkilerin onun çöküşüne yol açacağıydı. Marksistler sorunların kapitalizmin bir sonucu olduğu konusunda yanıldılar.Gelişmeler, ikinci ekonomik devrimin teknolojisini benimseme girişiminde bulunan herhangi bir toplum için bile her an başa gelebilir. Bununla beraber Marksistler, temel bir ikilem olarak, yeni teknoloji ve örgütlenme arasındaki yükselen gerilimleri gösterirken  haklıydılar. Bu gerilimler sadece batı dünyasının pazar ekonomilerinde sadece kısmen çözülmüştür ve birçok çağdaş, politik, iktisadi aşama sıralı örgütlerin teşvik edici tutarsızlıklarının  tümü, batı ekonomilerini saran sorunların belirtileridir.

Böyle olmakla beraber, bu sorunları yatıştıran unsur, batı dünyasının kurumlarının -hem politik, hem de ekonomik- göreli esnekliğiydi. Uyumlu etkinlik, batı dünyasında mükemmellikten uzak olması bir yana, bu kurumların yakaladığı başarı derecelerinin nedenidir. Temel kurumsal çatı, ailenin geleneksel işlevlerinin yerini alan politik ve ekonomik örgütlerin gelişimini  teşvik etmiştir, uzmanlaşma dünyasıyla birleşen güvensizliği yaratmıştır, düşük maliyetli işlemleri teşvik eden, aşama sıralarının bazı teşvik edici tutarsızlıklarını çözümleyen ve düzenlemeye ilişkin yaratıcı yeteneği destekleyip esnek ekonomik örgütlenmeyi teşvik etmiştir ve sadece çevresel olmayan aynı zamanda kentli bir dünyada toplumsal olan dış etkilerle mücadele etmiştir.

Uyumlu etkinliğin altında yatan koşulları belirtmek, kurumsal olarak kolaydır. İyi belirlenen, mülkiyet hakları, etkili rekabet, yaygın karar alma ve eleme hatalarıyla sonuçlanan formel kurallar olmalıdır. Fakat kendi başlarına böyle kurallar bağımsızlıklarını kazanınca, Birleşik devletler anayasasını benimseyen Latin Amerika ekonomilerinde gösterildiği şekliyle uyumlu etkinlik için yeterli değildir. Gerçekten de büyüme yolunda sendelemiş ve duraksayan ekonomileri diriltmek için özelleştirmenin tümüyle iyi bir yöntem olduğuna ilişkin basit görüşlü kanı, birçok ekonomistin kurumların doğasını anlamadaki ilkelliklerini yansıtan kurumsal dönüşün gülünç bir taklididir. Etkin unsur ve ürün pazarları yaratmak, hakkında tüm bildiklerimizin çok küçük olduğu karmaşık bir süreçtir.Bu teknolojinin hazırlanmasından kaynaklanan işlem maliyetleriyle boğuşmayı ve bu işlem masraflarını azaltmak için örgütlerin gelişimini teşvik eden kurumları yaratmayı gerektirir. Formel kurallar böyle pazarları yaratmak için alt düzey sınırlayıcı kurallar ve etkili uygulamalarla tamamlanmalıdır. Toplumun benimsediği formel kurallar hakkında yapılan tercihleri şekillendirmek suretiyle, alt düzey sınırlayıcı kuralların tanımlanabilirliği ve uygulamaların etkinliği çevresindeki dünyayı açıklamak için sahip olduğu öznel çatılardır.

 

İdeolojik  Tercihler  ve Uyumlu Etkinlik

Bireylerin sahip olduğu öznel kalıplar olabilirken ve bunlar genelde inanç karmaşaları, kalıplar, kulaktan duyma kurumlarken, onları bilgi alma ve yorumlamada tasarruflu hale getiren örgütlü bir yapının unsurları söz konusudur.

Neo-klasik iktisat teorisinde ideoloji hiçbir rol oynamaz. Rasyonel tercih kalıpları, oyuncuların yardımlarla çevrelerindeki dünyayı yorumladıklarını veya onların yanlış kalıpları gözden geçirme ve düzeltmelerini sağlayacak bilgi geri bildirimini aldıkları doğru kalıplara sahip olduklarını varsayar. Başarısızlığa uğramış oyuncuları ve onların öznel kalıplarını modernleşmeye götürecek bilgi birikimidir. Gerçekten de eğer iktisat  teorisindeki araçlara ilişkin rasyonellik ön gerçeği doğru olsaydı, yanlış kuramların eskimeye bırakıldığını ve zenginliği en üst  düzeye çıkarmanın insanın temel bir davranış niteliği olduğu ölçüde, <<<nnekonomik büyümenin ekonomilerin evrensel bir özelliği olduğunu umuyor olurduk. Yeterince uzakta bir ufukla bu doğru olabilir; fakat insanın ekonomik tarihinin 10.000 yılına bakarsak biz evrensel ekonomik büyümenin çok uzağındayız.Öznel kuramlarımızı çağdaşlaştırmada tek bir doğru kurama ulaşmak için yeterince bilgiye sahip değiliz. Fakat bireylerin öznel kalıpları nereden gelmekte ve nasıl değiştirilebilir?

Bireylerin çevrelerini çözmede kullandığı öznel kalıplar,kısmen bilimsel bilginin büyüme ve aktarımının, kısmen de her toplumun kültürel mirası olan toplumsal olarak aktarılan bilginin sonucudur. Önceki bilgi türünün tercihleri belirlediği ölçüde- bir araç  olarak-, rasyonellik yaklaşımı ekonomik performansı çözümlemede doğru olanıdır. Fakat insanın toplumlaşmasının başından beri, insanlar bilimsel açıklamalara karşı çıkarak, çevrelerinde olan biteni nedenlemek için tabuları, inançları ve kalıpları yaratmıştır, ve de bu hala sürmektedir. Kültür, farklı bilgi türlerinin karışımının fazlasıdır; o, yerel alış-eriş sorunlarını çözmek için geliştirilmiş davranış kalıplarıyla yüklüdür. Her toplumda insan etkileşimini yapılandırmak için alt düzey bir çatı gelişir. Bu çatı bir toplumun kültürünü tanımlayan temel sermaye birikimidir. O halde, kültür, duyguların beyine sunduğu bilgiyi şifrelemek ve yorumlamak için dil zeminine  kavramsal bir çatı sağlar. Sonuçta kültür, formel kuralları şekillendirmekle kalmaz, kurumların oluşumunun bir çatısı,  bir parçası olan alt düzey sınırlamaların da temelini oluşturur.

Bireylerin çevrelerini açıklamak için kullandığı ideolojiler değişmektedir. Bunlar, bireylerin sahip olduğu özel kalıplar tarafından tahmin edilen giderler ve gerçek giderler arasındaki tutarsızlıkla sonuçlanan göreli değerlerdeki esaslı değişikliklerden açıkça etkilenmektedir. Olay sadece bundan ibaret değildir ve aynı zamanda düşünceleri de içerir.Bir toplumdaki tercihleri düzenleyip, öznel kalıpları şekillendiren, göreli değişikliklerin bileşimidir.

İkinci ekonomik devrim sadece kurumlarda değil, aynı zamanda bireysel olaylarda da değişiklikler meydana getirmiştir. Ailenin, iktidarın ve ekonomik örgütlenmenin geleneksel rolüyle birleşmiş olan geleneksel değer ve inançları sorgulama ortaya çıkmıştır. Gerçektende, son 150 yıldaki huzursuzluk, Marx’tan- Keynes’e, Hayek’e kadar tüm iktisatçıların -farklı algılar dahil olmak üzere-, ideolojileri ve böylelikle tercihleri ve oyuncuları şekillendiren ve ekonomik kurumlar üzerinde tercihler yapan öznel algılar, gelişen politik ve ekonomik çevreden bağımsız olmuşlardır. İnsanların gelişim gösteren tercihlerinde kullandığı  öznel kalıpları şekillendiren, tutarlı veya tutarsız kültürel   düşünceler ve sınırlayıcı kurallar arasındaki etkileşimdir.

Pazar ekonomilerinin kurumsal çatısı, ikinci ekonomik devrimle birleşmiş ve batı dünyasını nitelendiren yüksek gelirli ekonomileri yaratmak üzere yeni teknolojinin üretken gizli gücünün gerçekleşmesini sağlamış ve maliyetleri yüklenmiştir. Kurumsal çatı üçüncü dünya ve geçiş ekonomilerinde, kurumsal çatı öyle yüksek işlem maliyetleri ortaya çıkarmıştır ki, bu ekonomiler ikinci ekonomik devrimin maliyetleri altına girerlerken,  yeni teknolojinin üretken gizli ise gücünü kısmen gerçekleştirebilmişlerdir.

 

Politik Bağlılık

Kökeninde teknolojik gelişimin akım halinde teknolojik tercihleri şekillendirdiği  yöntemi belirlemek için kullanılan politik bağlılık , burada kurumsal çatının bu akım yönündeki kurumsal tercihleri şekillendiren paralel nitelikleri sorgulamak için kullanılmakta ve bu bağlılık sonuçta ekonominin yönünün, -öznel bir kurumsal yolda olduğundan-, değiştirilmesini zorlaştırmaktadır. Çünkü bir ekonomideki örgütler ve bunların yarattığı çıkar grupları, varolan kurumsal çatının yarattığı fırsatlar dizisinin bir sonucudur. Ortaya çıkan tamamlayıcılıklar, ölçü alınan ekonomiler, dışsallıklar; varolan kurallar,  alt düzey sınırlayıcı kurallar ve kurumsal çatının bir sonucu olarak yaratılan örgütlerdeki üyelerin çıkarları arasındaki ortak faydaya yönelik karşılıklı etkileşimi yansıtır. Kurumsal kalıp, örgütleri ve işleri bu kurumsal çatıya dayanan çıkar gruplarını yaratır.

Bilgi maliyetinde önemli oranda çağdaş teknolojiden kaynaklanan bilgi maliyetlerindeki önemli azalış (politikalar açısından) beklenen giderler  ile  gözlenen sonuçları arasındaki tutarsızlıkları keskinleştirmekle kalmamış, aynı zamanda varolan ekonomik sorunlara daha iyi çözümler bulması beklenen farklı kalıplardan insanları sürekli bir şekilde haberdar etmiştir. Fakat sahip olunan eski öznel kalıplarla birlikte büyüsü bozulan tek değişim bu değildir; hızla değişen dış olaylar bağlamında yeni bir dengeye ulaşmak daha da zordur. Var olan çıkar guruplarına karşı sadece formel kurallar değil aynı zamanda ideolojik algılar da değiştirilmelidir. Ayrıca bilgi  birikimi farklı birey ve guruplar tarafından farklı biçimde yorumlanacak olan karışık sinyaller üretir. Sonuç, politik ve toplumsal parçalanma ve de siyasi istikrarsızlıktır; örneğin, formel sınırlayıcı kurallardaki ve daha da öznelleştirirsek mülkiyet haklarındaki bir değişiklik, tutarlı alt düzey sınırlayıcı kurallar ve istenen sonuçları sağlamak üzere etkili bir uygulamayla tamamlanmalıdır. Fakat davranış kalıpları, anlaşmalar ve kendine dayatılan yürütme şifreleri yavaşça değişir; ayrıca uygulama   kısmen çıkarları eski kurumsal yapıya dayanan çıkar gurupları ve örgütler tarafından üstlenilmelidir.

 

Bölüm 4

Geçiş Ekonomilerini Anlamak

Açıkça esas politika konusunu ele alalım. Eğer kurumsal kalıplar, yol seçeneksizliği ile sonuçlanmasa ve bu kalıplar  eğer araç olarak rasyonel tercihlerin yapıldığı yolu niteliyorsa; kurumlar sorun olmaktan çıkar ve politikacı bir gecede ekonomi üzerine etkili kurallar dayatabilir, ve yönünü üretken ekonomiye çevirebilir. Bunlar neo-klasik yaklaşımın altında yatan dolaylı varsayımlardır ve geçiş ekonomilerinin sorunlarına yanıtın özelleştirme olduğu sonucuna bizi götürmüştür.

Doğu Avrupa’da Komünizmin 1989’daki çöküşü, varolan inanç sisteminin algılanan meşruiyyetini ve bunun getirdiği destekleyici örgütlerdeki zayıflamayı yansıtmıştır. Sonuç, formel kurumsal çatının yıkılmasıydı, ama yine de bir çok alt düzey sınırlayıcı kurallar yaşamaktaydı. Politikacılar sadece tüm toplumun yeniden yapılanmasıyla yüzleşmediler,aynı zamanda sadece formel kuralları değiştirebilen ama bunları destekleyen kalıpları değiştiremeyen politik değişiklerle de yüzleştiler ve çok sınırlı bir başarıya ulaşabildiler. Rusya ile karşılaştırıldığında Çek Cumhuriyetinde siyasi örgütlerdeki göreli başarı, bir önceki ülkede yeni kuralların uyumlu kuruluşunu oluşturan Komünizm (ve Nazizm) öncesi dönemden kalan alt düzey kalıp mirasıdır. Pazar ekonomisi ve demokrasi mirası olmayan Rusya, böyle bir ekonomi ve iktidarın temelini oluşturacak formel kuralları sağlayacak kalıplara sahip değildir.

Önemli bir konu da bizim politik ekonomiyi anlamamızdaki eksikliktir. Biz açıkçası etkin politik pazarlar yaratmayı bilmiyoruz. Bu sadece formel kurallar dizisi değil, aynı zamanda bu kuralları çevreleyecek bütünsel kalıplar ve bir o kadar da uygulama işleyişi gerektirir. Bunların hiçbiri Rusya ve diğer Cumhuriyetlerde yoktur ve sonuçları, güvenli mülkiyet hakları olmadan ve mafya grupları tarafından üstlenilen uygulama ile birlikte yüksek işlem maliyetleri olmuştur. Üçüncü dünya ve diğer  geçiş  ekonomilerinde açıkçası  iyi iktidar kalıpları göremiyoruz. Ekonomi ve politikanın kesişme noktası, bizim kuramlarımız göre  hala ilkel durumdadır, fakat niyetlerle tutarlı politikalar yürütmek istiyorsak da bunlar kesinlikle gereklidir.

Eğer değişim sürecinin bölüm-2’deki olgunlaşmamış şemasının özetine bakarsanız, değişimin sürekli olduğunu ve kurumsal söylemlerimizin geçmiş deneyimlerimizi yansıttığını görürsünüz. Fakat geçmiş deneyimlerin yeni sorunları çözmede bizi yeterli kılacağının garantisi yoktur. Gerçekten de, esas önemin tarihi bir ikilem olan kişisel alış verişten kişisel olmayana geçen ekonomideki zorluklardır. Eşit derecede sapma gösteren  bir değişiklikte müdahaleci ekonomiden pazar ekonomisine geçiş hareketi olabilir. Her iki durumdaki gerekli kurumsal yeniden yapılanma, gelişim için başlıca engel olmuştur ve hala geçiş ekonomileri için başlıca engeldir. Zorluk, üyeleri yeni sorunlarla yüzleşmeye ve onları çözmeye hazırlamayan toplumun biriken geçmiş deneyimleri sonucu gelişen inanç sisteminden kaynaklanmaktadır. Yol seçeneksizliği  kısa vadeli değişimler için zorlayıcı başlıca unsurdur.

 

KAYNAKLAR

Denzau , A. ,  W.  Riker  and  K. Shepsle (1985)’ Farquharson and Fenno: Sophisticated Voting and Home Style’ , American Science Review ,79, pages 1117-34

Kalt , M . , and M . Zupan (1984)’ Capture and  Ideology in the Economic Theory of  Politics’ , American Economic Review , 75 ,pages 279-300

Nelson , D. , and  E . Silberberg (1987) ‘ Ideology and Legislator  Shirking’ , Economic  Inquary ,25 , pages  15-25

Wallins , J. ,and D . North (1986) ‘ Measuring  the Transaction  Sector  in the American  Economy ‘  pages  95-148  in S. Engerman  and  R. Gallman  (eds), Long-term factors in  American Economic Growth . Chicago : University  of Chicago Pres. 

 

 

 

 

 

 


 


* Douglas C. North., “The Contribution of the New Institutional Economics to and Understanding of the Transition Problem”, UNU/WIDER 1997 Annual Lecture, 7 March 1997. Bkz: http://www.wider.unu.edu/northpl.htm