KEYNEZYEN İKTİSAT
Bu konuda İNGİLİZCE VE TÜRKÇE KAYNAKLAR'a ulaşmak için lütfen yandaki ikonu tıklayınız. |
Talep yönlü İktisat
(Keynezyen iktisat), 1929 Büyük Dünya Krizi'ni oluşturandepresyonun ortaya
çıkardığı işsizlik ve toplam talepteki yetersizlikleri gidermek amacıyla
geliştirilmiştir. Teorik temelleri bakımından adlandırılacak olursa, talep yönlü
iktisada Keynezyen iktisat denilebilir.
1. Ortaya Çıktığı Dönem:
Talep Yönlü İktisat,1929
Ekonomik Bunalımına çözüm arayışları çerçevesinde 1936' da J. M. Keynes' in
«İstihdam Faiz ve Paranın Genel Teorisi» adlı eserini yayınlanmasından sonra ortaya
çıkmış ve özellikle 1950-1970 yılları arasında altın yıllarını yaşamıştır.
Keynezyen iktisat 1970' li yıllarda farklı şekillerde ortaya koyulmaya başlanmış,
diğer bir ifadeyle Keynezyen iktisatçılar bölünmüşlerdir. Başlıca Keynezyen
İktisat akımları üç grupta toplanabilir:
1) Neo-Klasik Keynezyen
İktisat: Keynesin genel teorisindeki görüşlerini Klasik İktisadın temel ilkeleri ile
bağdaştırarak adeta iki teorinin sentezini yapan ve Walras genel denge modeli
çerçevesinde Keynesin genel teorisindeki açıklamaları yorumlayan, iktisat
literatüründe Gelir Harcama Modeli veya IS-LM analizi olarak da adlandırılan
yaklaşımdır.
2) Fundamentalist Keynezyen
İktisat: Neo-Klasik Keynezyen iktisadı eleştirerek gerçek Keynezyen iktisadın Keynes'
in Genel Teorisi'nde yeralan görüşleri olduğunu savunan ve belirsizliğin Keynesin
iktisadının temeli olduğunu belirten akım.
3) Anti-Walrasyan Keynezyen
İktisat: Keynezyen teorinin Klasik teori ile birleştirilmeyeceğini öne sürerek mal ve
emek piyasalarında denge halini inceleyen, Neo-Klasik sentezin Keynezyen teori
içerisinde yer almasını şiddetle eleştiren ve Keynes' in teorisinin bir dengesizlik
modeli olduğunu belirten akımdır.
2. Temel İlkeleri ve
Varsayımları
Keynezyen Teori'ye göre genel
fiyat seviyesini, gelir seviyesini ve üretim fonksiyonu aracılığıyla istihdam
seviyesini belirleyen toplam taleptir.
Makro ekonomik denge, toplam
arz ile toplam talebin veya toplam yatırımlar ile toplam tasarrufların eşitlendiği
noktada gerçekleşir.
Ekonomi kendiliğinden ve
daima tam istihdam düzeyinde dengede değildir. Ekonomi için aşırı istihdam, eksik
istihdam ve tam istihdam dengelerinden biri söz konusu olabilir.
Para talebinin diğer deyimle
likidite tercihinin üç motifi vardır. Bunlar işlem, ihtiyat ve spekülasyon
motifleridir. İşlem ve ihtiyat saiki ile tutulan para milli gelir düzeyine,
spekülasyon saiki ile tutulan para faiz oranına bağlıdır. Spekülasyon saiki ile
tutulan para ile faiz oranı arasında ters yönde bir ilişki vardır. Faiz oranı
yüksekken yakın zamanda düşeceği düşünülerek para talebi azalmakta, faiz oranı
düşükken kısa zamanda yükseleceği düşünülerek para talebi artmaktadır.
Keynezyen teoride likidite
tuzağı, herkesin faiz oranının düşebileceği en düşük seviyeye düştüğüne
inanması halidir. Bu durum, para talebinin faiz oranına karşı sonsuz esnek olduğu
haldir. Böyle bir durumda para arzında meydana gelebilecek her artış spekülasyon
saiki ile elde tutulacak ve faiz oranı hiç etkilenmeyecektir. Diğer bir ifade ile
böyle bir durumda para politikaları etkisiz olacaktır.
Faiz, tasarruf sahiplerinin
likiditeden uzaklaşmalarının bedelidir.
Tasarruf ve tüketim
fonksiyonlarını faiz oranı belirlemez. Ekonomide toplam talebin bir kısmını teşkil
eden tüketimi belirleyen unsur, gelirdir. Tüketim milli gelir arttıkça artar, ancak
tüketimdeki artış, milli gelirdeki artıştan az olur. Yatırımı belirleyen unsur
ise, faiz haddidir. Faiz haddini belirleyen unsur ise para arzı ve talebidir. İşgücü
talebi Klasiklerde olduğu gibi reel ücretlerin azalan bir fonksiyonudur. İşgücü
arzı ise Klasiklerin varsaydıkları gibi reel ücretin değil nominal ücretin bir
fonksiyonudur.
«Her arz kendi talebini
yaratır» şeklinde ifade edilen Say Yasası gerçek iktisadi yaşama uygun değildir. Bu
durum, tam istihdam düzeyinde cari fiyat düzeyi üzerinden toplam arzın toplam talebe
eşitliği halinde meydana gelir. İstihdam hacmi, herşeyden önce milli gelire
bağlıdır.
Efektif talebi oluşturan
ikinci unsur, yatırım harcamalarıdır. Yatırım fonksiyonu milli gelir
değişmelerinden bağımsız ve milli gelirin artan bir fonksiyonu olarak ele
alınmıştır. Bağımsız yatırım fonksiyonunda girişimcilerin yatırım
kararlarını milli gelir düzeyinin belirlemediği varsayılır. Keynezyen makro teoride
yatırım harcamalarının ele alınışı sermayenin marjinal etkinliği kavramına
dayalıdır. Sermayenin marjinal etkinliği: sermaye malından umulan getirileri sermaye
malının arz fiyatına eşitleyen iskonto oranıdır.
3. Politikaları
Ekonomi, toplam talep
etkilenerek düzenlenebilir. Ekonomide toplam talep, toplam arzdan fazla ise, veya
yatırımlar tasarruflardan fazla ise bir «enflasyonist açık» söz konusudur. Ekonomi
kendiliğinden dengeye gelmez. Bu durumda devlet efektif talebi yönlendirerek ekonomiyi
düzeltebilir. Devlet, kamu harcamalarını azaltarak ve/veya vergi oranlarını
arttırarak müdahalede bulunur (Sınırlayıcı Maliye Politikası). Ekonomide toplam
talep, toplam arzdan azsa veya toplam yatırımlar, tasarruflardan azsa bu durumda
«deflasyonist açık» söz konusudur. Deflasyonist açığın giderilmesi için,
Devletin yine talebi yönlendirme yoluyla ekonomiye müdahalesi gereklidir. Bu durumda
kamu harcamaları arttırılarak ve/veya, vergiler indirilerek müdahale
yapılacaktır(Telafi Edici Maliye Politikası).
Devletin harcamaları bazı
alanlarda özel sektör kadar-hatta özel sektörden daha fazla- verimli olabilir. Kamu
gelirleri ve harcamaları tarafsız olamaz.
Ekonomide tam istihdam
düzeyinin altında denge söz konusu iken özel harcamalarla kamu harcamaları birbiriyle
rekabet halinde değildir.
Borçlanma olağanüstü bir gelir değildir.
Kaynak: Coşkun Can Aktan, Politik İktisat, İzmir: Anadolu Matbaası, 2000. adlı kitaptan alıntılarla hazırlanmıştır.
Ayrıntılı bilgi için yukarıda belirtilen kitaba başvurabilirsiniz. |