KONTROLSÜZ GÜÇ ve YOZLAŞMA

Prof.Dr.Coşkun Can Aktan

 

 

 

  18. Yüzyılda yaşamış bir İngiliz devlet adamı olan Willliam Pitt’in şu sözü bana göre güç konusunda bugüne kadar söylenmiş en güzel sözlerden biridir: “Sınırsız güç yozlaşmaya mahkumdur.”
  Bir asır sonra İngiliz özgürlük tarihini yazan büyük liberal filozof Lord Acton’un şu sözü de William Pitt’inki kadar muhteşemdir: “Güç yozlaşma doğurur, mutlak güç mutlak yozlaşma doğurur.”

Tarih boyunca insanların baskı ve zulüm altında kalmalarının , sıkıntı çekmelerinin özünde “sınırsız güç” yatmaktadır. “Güç” den değil, “sınırsız güç”den sözediyorum... Güçsüzlük, çaresizlik demektir. Sınırsız güç ise despotizm ve tiranlık demektir.

Gücün en kötüye kullanıldığı alanların başında devlet yönetimi gelir. Tarih , özünde sınırsız gücü elinde tutmak isteyen krallar, sultanlar, imparatorlar, kısaca despotlar ile ezilen halk arasındaki mücadelenin izleri ile doludur. Bugün sahip olduğumuz özgürlükler, asırlarca dünyanın dört bir yanında “sınırsız gücü” elinden bırakmayan despotlara karşı verilen mücadeleler sonucunda kazanılmıştır. Sonunda demokrasi, otoriterizm ve totaliterizme galip gelmiştir... İnsanlar demokrasi ile siyasi hak ve özgürlüklerine kavuşmuşlar, yöneticilerin ise sahip olduğu güç ve yetkiler sınırlandırılmıştır. Liberalizm, ise bir kölelik düzeni olan sosyalizme ve komünizme galip gelmiştir. İnsanlar liberal ekonomik düzende ekonomik özgürlüklerine sahip olmuşlardır. Ancak bu kez liberal ekonomik düzende bir tarafta ekonomik güce sahip olanlar zenginler , diğer tarafta ise bu güçten yoksun olan kesimler ortaya çıkmıştır. Bu kez kapitalizmin acımasızlığı insanları güçsüzlüğe, dolayısıyla çaresizliğe itmiştir. Eski feodalite dönemindeki senyör-köle ilişkisi kapitalizmde patron- işçi ilişkisine dönüşmüştür. Özetle, sınırsız güç ve güçsüzlük arasındaki dengesizlik yaşamın tüm alanlarında görülebilmektedir.

Sınırsız gücün ve otoritenin insan elinde daima kötüye kullanılabileceğini söylemek mümkündür. Sınırsız güç, İrlandalı oyun ve roman yazarı ünlü Oscar Wilde’in anlattığı şekilde ürkütücü derecede insanı ahlaksızlaştırır, kurumları yozlaştırır.

 

Oscar Wilde

“Her türlü otorite alçaltıcıdır. Otoriteyi kullananları da, üzerinde otorite uygulananları da alçaltır... Belli bir sevecenlikle ve bazı ödüller ve karşılıklarla birlikte uygulandığında insanı ürkütücü derecede ahlaksızlaştırır. Bu durumda insanlar üzerinde korkunç baskının daha az bilincine varırlar ve böylece yaşamlarını, evcil hayvanlar gibi, herhalde başka insanların düşüncelerini yansıttıklarının bile farkına varmaksızın, başka insanların standartlarına göre yaşayarak, pratikte sanki başka insanların giymekten vazgeçtikleri eski elbiselerini giyermiş gibi ve tek bir an için dahi kendileri olmayarak, tatsız tuzsuz bir rahatlık içinde sürdürürler. Değerli bir düşünür, ‘özgür olacak insan uyumsuz” olmalıdır’ der. Ve insanlara rüşvet vererek uyum göstermelerini sağlayan otorite de aramızda dolaşan aşırı besili bir barbarlık türüdür.

Çözüm elbette insanı güçsüzleştirecek bir reçete olamaz. Çözüm, sınırsız gücü, sınırlamaktır. Eğer gücün gerçekten tehlikeli olduğuna inanıyorsak, sınırsız gücün olduğu her alana sınırlamalar getirmemiz gerekir.

Güç ve Otorite Sınırlandırılmalı...

İyi bir sosyal düzende yaşamak istiyorsak gücü etkili bir şekilde sınırlandırmamız mutlaka gereklidir. Güç ve otoriteyi sınırlandırmak için

Devlet yönetiminde siyasal güç ve yetki mutlaka anayasa ile etkin bir şekilde sınırlandırılmalı. Devletin siyasi ve ekonomik alandaki yetkilerinin mutlaka çerçevesi çizilmeli.

Liberalizm, mükemmel bir iktisadi sistem ya da düzen değildir şüphesiz... Ancak, liberalizm devletin sınırsız ekonomik gücünü etkin bir şekilde sınırlayabilecek tek ekonomik düzendir. Adına ister kapitalizm, ister serbest piyasa ekonomisi deyin liberalizm, güçten ve otoriteden nefret eden bir özgürlük düzenidir. Bu düzende etkin bir şekilde sınırlandırılması ve düzenlenmesi gereken, kapitalistlerin yani zenginlerin tekelleşme eğilimleridir. Bunu yapmanın yolu özel mülkiyet ve zengin düşmanı olmak değil, rekabet hukukunu oluşturmaktır.

Çıkar ve baskı grupları demokrasi için vazgeçilmez unsurlardır, bununla birlikte demokrasi için aynı zamanda bir tehlike unsuru da olabilirler. Bugün demokrasilerde parasal gücün bir kısmını elinde bulunduran zengin dernekleri, sanayi ve ticaret odaları siyasal iktidardan rant elde etmek için mücadele eden bir konuma kolayca dönüşebilmektedirler. Yine güvenlik gücünü elinde tutan ordu da bir çıkar grubudur. Ordu ya da silahlı kuvvetler demokrasiyi bizde olduğu gibi kesintiye uğratan bir duruma dönüşebilir. Şüphesiz, yapılması gereken çıkar ve baskı gruplarını ortadan kaldırmak değil, onların güç ve yetki alanının siyasal arenadaki çerçevesini çizmektir.

GÜÇ ODAKLARI

Gücü sınırlamak meselesi üzerinde düşünürken gücü elinde tutan kesimleri öncelikle tanımlamakta yarar vardır.

Günümüz demokrasilerinde güç genellikle belirli kesimler elinde toplanmıştır. Bu kesimleri güç odakları olarak tanımlamak mümkündür:

Siyasal güç odağı. Siyasal iktidar (hükümet) ve siyasal iktidarın emrinde olan, bilgi ve teknokrasi gücünü elinde tutan bürokrasi,

Parasal güç odağı. Büyük zenginler ve onların oluşturdukları dernekler ve birlikler; Buna burjuvazi de diyebiliriz.

Silahlı güç odağı: Ordu,

Enformatik güç odağı: İletişim ve kamuoyunu etkileme gücünü elinde bulunduran medya (özellikle, gazeteler ve televizyon),

Emeğin gücünü temsil eden işçi sendikaları,

Günümüzde  demokrasilerinde maalesef bu güç odaklarının hakimiyeti geçerli bulunmaktadır ve "halkın gücü" retorikten öteye bir anlam ifade etmemektedir.

GÜÇ SINIRLANDIRILMALIDIR...

Özetle, sınırsız güç tehlikelidir. Bu anlamda devletin gücü de tehlikelidir. Sınırsız devlet gücünü elinde tutan siyasal iktidarlar bu güçlerini her zaman kötüye kullanabilirler. Vatandaşlarına işkence edebilirler, onları keyfi gözaltına alabilirler, joplayabilirler... Sınırsız devlet gücü, despotizm demektir. Vatandaşlara baskı ve eziyet yapmak demektir. Aynı şekilde sınırsız ekonomik yetkilere sahip bir devlet de vatandaşını ezer. Örneğin, sınırsız vergileme, yasal haraçtan ya da yasal hırsızlıktan başka bir şey değildir.

Bir güç odağı olarak medya’nın bilgi toplumu ve demokrasi açısından önemi şüphesiz büyüktür. Ancak, sınırsız güç haline gelen medya, ülkemizde olduğu gibi vatandaşları haksız ve keyfi yere yargılayan, onlara iftira eden bir konuma düşürebilir. Dolayısıyla, medyanın da bir güç odağı olduğunu ve tehlikeli olabileceğini aklımızdan çıkarmamamız gerekir. Nitekim son yıllarda basın ve yayın organlarından, televizyon kanallarından “Medya Mahkemeleri” diye sözedilmektedir.

Büyük parasal güce sahip zenginler de güç odağıdır. Onların güçlerini her zaman kötüye kullanma eğilimleri olabilir. Ancak, yukarıda belirttiğimiz gibi burjuvazinin gücünü sınırlayacak en önemli araç rekabettir. Devletin görevi, zenginliğin önüne geçmek değil, aksine meşru yollardan hakedilmiş zenginliği teşvik etmek ve önünü açmaktır.. Bununla birlikte, devletin görevi aynı zamanda tekelleşme eğilimlerine karşı önlemler almaktır.

Sonuç olarak, şu önemli mesajı bir kez daha yineleyelim: sınırsız güç tehlikelidir. Sınırsız güç sınırlandırılmalıdır...

 

 

 

 

© C.C.Aktan, 2002