"Her birey sahip olduğu sermayeyi en yüksek üretim
sağlayacağı endüstriye yönlendirir. Bunun bir sonucu olarak emek,
toplumun yıllık gelirinden alabileceği en yüksek payı alır. Birey bunu
yaparken, ne toplumun çıkarlarını artırmayı amaçlar, ne de bunu ne
ölçüde yaptığını bilir. Birey, sadece kendi özel çıkarlarını gözetir ve
bu amacını gerçekleştirirken görünmez bir el onun hiç düşünmediği
başka amaçlara da hizmet etmesini sağlar. Birey kendi çıkarlarını
gözeterek toplumun çıkarına hizmet etmiş olur ve Eğer bireyin bu hizmeti
topluma hizmet etmeyi amaçlamış olsaydı yapacağı hizmetten ve katkıdan
daha fazla olur. " (Smith, 1976; 477)
Yukarıdaki sözler klasik liberalizmin kurucusu büyük düşünür
Adam Smith' in ünlü Milletlerin Zenginliği (The Wealth of Nations) adlı
eserinden alınmıştır. Smith bu eserinde ve iş bölümünün önemine işaret
etmiş, piyasa ekonomisinin kendi tabii işleyişine bırakılması ve devlet
müdahalesinin sınırlanması halinde milletlerin daha zengin olabileceklerini
ve refaha ulaşabileceklerini belirtmiştir.
Smith, yukarıdaki sözlerinden de anlaşıldığı üzere,
fizyokratlardan farklı olarak doğal düzenin tanrısal güce dayalı olarak
değil, bireylerin teşebbüs gücüne dayalı olarak işleyeceği fikrini
savunmuştur. Smith' e göre ekonomide mevcut "Görünmez-Gizli Bir El" (Invisible
Hand) milletlerin zenginliği ve refahı için yeterli bir formüldür. Smith ve
liberal doktrini savunan diğer düşünürlere göre devletin "görünen el"i
–devletin iktisat politikası araçları ile ekonomiye yaptığı
müdahaleler-ekonominin tabii işleyişini ve ahengini bozar. Özetle Smith' in
belirtmek istediği, devletin görev ve fonksiyonlarının sınırlı olması
gerektiği ve "görünmez el"in milletlerin zenginliği ve refahı için yeterli
olduğu düşüncesidir.
Önemle belirtelim ki Smith' in düşüncelerinin değerini daha
iyi anlamamız için "Görünmez Ayak" (Rant kollayanlar) ve "Milletlerin
İsrafı" (devletten rant kollamak için yapılan harcamalar, hırsızlık rüşvet
ve saire) tecrübesinin yaşanması gerekmiştir. Gerçekten de özellikle içinde
yaşadığımız son yarım yüzyılda pek çok dünya ülkesinde devletin mili ekonomi
içerisindeki ağırlığı hızla artmıştır. Devletin ekonomiye yaptığı dolaysız
ve dolaylı müdahaleler genişlemiştir. Devletin büyümesi ile ortaya bir Rant
Kollayan Toplum (Görünmez Ayak) çıkmıştır. Bu toplum ya da kesim, doğrudan
verimli iktisadi faaliyetlerde bulunarak, kar elde etmek ve bu suretle
ekonomiye katkıda bulunmak yerine, devletten karşılıksız bir transfer elde
etmenin (rant kollamanın) daha kolaydan elde edilen bir kazanç elbette
haksız bir kazanç olduğunu görmüştür. Rant kollama faaliyetlerinin
yaygınlaşması ile birlikte sonuçta rant ekonomisi ya da transfer ekonomisi
ortaya çıkmıştır.
Rant kolama teorisinin ve konuda yapılan ampirik
çalışmaların bize öğrettiği şudur: Devletin büyümesi, görev ve
fonksiyonlarının genişlemesi rant kollama faaliyetlerinin artmasına neden
olur. Rant kollama, aşırı devlet müdahalesinin bir sonucudur. Rant kollama
belki kavram olarak yenidir, ancak rant kollama ile anlatılmak istenen
eylemler tarih boyunca bizimle beraber olmuştur. İçinde yaşadığımız yüzyılın
sosyo-ekonomik yapısı içerisinde 18. ve 19. yüzyılda varolmayan rantlar ve
fırsatlar doğmuştur. İktisadi faaliyetlerin genişlemesi ve devlet müdahalesi
rant türlerini ve boyutlarını artırmıştır.
Rant kollamanın sosyal maliyeti israf, hırsızlık ve
yağmacılıktır. Rant kollamanın ortadan kaldırılması için devletin ekonomiye
yapacağı müdahalelerin azaltılması gerekir. Kanımca 21. yüzyıla doğru
ilerlerken "devlet ne yapmalıdır, ne yapmamalıdır?" sorusunu tartışmalıyız.
Optimal Devlet oluşturma yönünde bir çaba sarfetmeliyiz. Sınırlı ve sorumlu
bir devlet oluşturma yönünde mücadele vererek, devletin güç ve yetkilerini
mutlaka anayasal normlar ile belirlemeli ve sınırlamalıyız. Bu yönde gerçek
bir Anayasal Reform kaçınılmaz olmuştur. Anayasal iktisat teorisinin
kurucularından James M. Buchanan şöyle demektedir: "rant kollama
konusunda daha kapsamlı araştırmalar yaparak konuyu kamuoyunun bilgisine
sunmalıyız. Eğer bunu yapabilirsek o zaman toplum devletin sınırlanması
yönünde anayasal reform yapmanın gereğini, önemini ve hatta zorunluluğunu
anlamış olur." (Buchanan, 1980; 15).